Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
- If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
- He became the finest actor on the American stage.
“İyi misin?” “Ben iyiyim!”
- Are you OK? I'm fine!
Adanın güzel bir limanı var.
- The island has a fine harbor.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Ben yasadışı otopark için 20 dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Tom'a her şeyin yolunda olduğunu söyle.
- Tell Tom that everything's fine.
Ona o paranın satın alabileceği en iyi eğitim verildi.
- He was given the finest education that money could buy.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
O çok iyi bir müzisyendir.
- He's a very fine musician.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It's going to be fine this afternoon.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.
... It's fine, for example, to have differential policies for ...
... true to form, then you should be fine. ...