Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
- If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
- She was a girl with finely chiseled features.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
“İyi misin?” “Ben iyiyim!”
- Are you OK? I'm fine!
O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
- He wrote a fine preface to the play.
Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- His speech contained many fine phrases.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Ben yasadışı otopark için 20 dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
Seni temin ederim, her şey yolunda.
- I assure you, everything's fine.
Tom'a her şeyin yolunda olduğunu söyle.
- Tell Tom that everything's fine.
Ona o paranın satın alabileceği en iyi eğitim verildi.
- He was given the finest education that money could buy.
Tom muhtemelen bunun yaptığı için para cezası alacak.
- Tom is likely going to be fined for doing that.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
O gün hepimiz çok iyi bir zaman geçirdik.
- We all had a fine time that day.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine for jaywalking.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
En son ne zaman bir para cezası ödedin?
- When was the last time you paid a fine?
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.
... we're doing just fine. ...
... people are doing just fine in this economy. They'll do fine whether you're president or ...