That team has little, if any, chance of winning.
- O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.
Winning isn't the only thing that matters.
- Kazanmak önemli olan tek şey değildir.
Is there any possibility that he'll win the election?
- Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
- Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
I will have to wait till I finish schooling and start earning money.
- Eğitimi bitirinceye ve para kazanmaya başlayıncaya kadar beklemek zorunda kalacağım.
Being an orphan, my father had to start earning money at ten.
- Bir yetim olan babam on yaşında para kazanmaya başlamak zorunda kalmıştı.
Their relationship really started gaining momentum.
- Onların ilişkisi ivme kazanmaya başladı.
He earns over 500 dollars a month with that job.
- O işle, o ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.
They wanted to earn money.
- Onlar para kazanmak istiyorlardı.
Ill-gotten gains are short-lived. The only way to make real money is to earn every penny.
- Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.Gerçek para yapmanın tek yolu her kuruşu kazanmaktır.
To gain time we took the plane.
- Zaman kazanmak için uçağa bindik.
In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils.
- Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.
I know what it takes to win.
- Kazanmak için ne gerektiğini biliyorum.
Tom will do whatever it takes to win.
- Tom kazanmak için ne gerekiyorsa yapacak.
She made pumpkin soup in a black cauldron for Halloween.
- Cadılar Bayramı için siyah bir kazanda balkabağı çorbası yaptı.
The cauldron was steaming and bubbling.
- Kazan, buhar çıkarıp köpürüyor.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!
Tom won $10,000 in the lottery.
- Tom piyangoda 10.000 dolar kazandı.
The Netherlands have won the 2010 World Cup.
- 2010 Dünya Kupası'nı Hollanda kazandı.
White to play and win.
- Sıra beyazda ve kazandı.
If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory.
- Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.
Tom is gaining on us.
- Tom bizim üzerimizden kazanıyor.
You're not gaining anything by doing so.
- Öyle yaparak hiçbir şey kazanmıyorsun.
He got a prize for winning the competition.
- O, yarışmayı kazandığı için bir ödül aldı.
I'm sure of winning the championship.
- Ben şampiyonluğu kazanacağımdan eminim.
He earned money by delivering newspapers.
- O, gazete dağıtarak para kazandı.
His ideas never earned him a dime.
- Onun fikirleri asla ona on sent kazandırmadı.
Spain has won the 2010 FIFA World Cup and the national team logo gains the first star.
- İspanya, 2010 FIFA Dünya Kupası'nın galibi oldu ve millî takım logosu ilk yıldızını kazandı.
Our team gained a great victory.
- Takımımız büyük bir zafer kazandı.
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
- Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
He didn't jump high enough to win a prize.
- Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.
We work to get money.
- Para kazanmak için çalışıyoruz.
I wanted to get a lot of money.
- Çok para kazanmak istedim.
We used the computer in order to save time.
- Zaman kazanmak için bilgisayar kullandık.
What should I do to save time?
- Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?
Who do you think will win this year's Super Bowl?
- Bu yılki final karşılaşmasın kimin kazanacağını düşünüyorsun?
Who won the Super Bowl?
- Amerikan futbolu şampiyonluğunu kim kazandı?
Wilson clearly had the best chance to win.
- Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
It took me a whole year to recover my health.
- Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.
I will have to wait till I finish schooling and start earning money.
- Eğitimi bitirinceye ve para kazanmaya başlayıncaya kadar beklemek zorunda kalacağım.
Being an orphan, my father had to start earning money at ten.
- Bir yetim olan babam on yaşında para kazanmaya başlamak zorunda kalmıştı.