kazanma

listen to the pronunciation of kazanma
Türkisch - Englisch
acquisition
winning

Winning the election was a great victory for the candidate's political party. - Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.

If the only thing that mattered was winning, then we'd be depressed. - Önemli olan tek şey kazanmak olsa, o zaman keyfimiz kaçar.

attainment
achievement
acquirement
win

Is there any possibility that he'll win the election? - Onun seçimi kazanması için herhangi bir olasılık var mı?

That team has little, if any, chance of winning. - O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.

obtainment
earning

I will have to wait till I finish schooling and start earning money. - Eğitimi bitirinceye ve para kazanmaya başlayıncaya kadar beklemek zorunda kalacağım.

Being an orphan, my father had to start earning money at ten. - Bir yetim olan babam on yaşında para kazanmaya başlamak zorunda kalmıştı.

gaining

Their relationship really started gaining momentum. - Onların ilişkisi ivme kazanmaya başladı.

of winning
kazan
boiler
kazanmak
earn

He earns over 500 dollars a month from that job. - O işten, ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.

He earns over 500 dollars a month with that job. - O işle, o ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.

kazanmak
gain

No gain, no lose, we are fully equal. - Kazanmak yok, kaybetmek yok, biz tamamen eşitiz.

To gain time we took the plane. - Zaman kazanmak için uçağa bindik.

kazanma ihtimali az şey
long shot
kazanma yolları
winning ways
kazanma şansı
look in
kazanma şansı az bahse girmek
take the odds
kazanma şansı olmayan at
outsider
kazanma şansı çok bahse girmek
lay the odds
kazanmak
{f} attain
kazanmak
{f} achieve
kazanmak
acquire

In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils. - Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.

kazanmak
take

The important thing is not to win the game, but to take part in it. - Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

Tom is going to do whatever it takes to win. - Tom, kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaktır.

kazanmak
{f} land
kazanmak
realize
kazanmak
come by
kazanmak
{f} gather
değer kazanma
appreciation
kazan
cauldron

The witch is stirring her cauldron. - Cadı, kazanını karıştırıyor.

The cauldron was steaming and bubbling. - Kazan, buhar çıkarıp köpürüyor.

kazan
earn

Does Tom earn enough money to live in the city? - Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?

His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl. - Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!

kazan
{f} won

She won first prize in the exhibition. - İlk ödülünü sergide kazandı.

Tom won $10,000 in the lottery. - Tom piyangoda 10.000 dolar kazandı.

ehliyet kazanma süresi
(Askeri) qualifying period
kazan
(Gıda) batch
kazan
(Gıda) cooker
kazanmak
(deyim) win the day
kazanmak
won
kazanmak
bring in
kazanmak
pass
kazanmak
(deyim) get the best of
kazanmak
notch up
kazanmak
garner
kazanmak
conciliate
kazanmak
gam
kazanmak
conquer
kazanmak
(Konuşma Dili) get the better of
kazanmak
gross
kazanmak
nett
kazan
{f} win

Is there any possibility that he'll win the election? - Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?

White to play and win. - Sıra beyazda ve kazandı.

kazan
kier
kazan
{f} gaining

The ominous thunderstorm in the distance was gaining speed and strength. - Uzaktaki uğursuz bir fırtına hız ve güç kazanıyordu.

You're not gaining anything by doing so. - Öyle yaparak hiçbir şey kazanmıyorsun.

kazan
{f} winning

Finding a decent man is more difficult than winning a lottery. - Saygın bir insan bulmak bir piyango kazanmaktan daha zor.

He got a prize for winning the competition. - O, yarışmayı kazandığı için bir ödül aldı.

kazan
{f} earned

And you have earned the new puppy that's coming with us … to the White House. - Sen bizimle Beyaz Saray'a kadar gelecek yeni köpek yavrusu kazandın.

This is more than I have earned. - Bu, kazandığımdan daha fazla.

kazan
{f} gain

No gains without pains. - Emeksiz kazanç olmaz.

When we are praised, we gain confidence. - Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.

kazanmak
chalk up
kazanmak
{f} draw
kazanmak
carry the day
kazanmak
notch
kazanmak
net
kazanmak
procure
kazanmak
win

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

Winning isn't the only thing that matters. - Kazanmak önemli olan tek şey değildir.

kazanmak
get

We work to get money. - Para kazanmak için çalışıyoruz.

It was not easy to get a lot of money in a short time. - Kısa zamanda çok para kazanmak kolay değildi.

geri kazanma
recovery
kazan
seether
kazan
vessel
kazanmak
save

We used the computer in order to save time. - Zaman kazanmak için bilgisayar kullandık.

What should I do to save time? - Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?

zaman kazanma
to save time
üstün gelme, üstünlük, zafer kazanma
come on, superiority, victory, win
arazi kazanma
reclamation
arazi kazanma
land reclamation
bilgi kazanma
knowledge acquisition
elyaf geri kazanma eleği
(Matbaacılık, Basımcılık) disk filter
elyaf geri kazanma eleği
(Matbaacılık, Basımcılık) drum filter
geri kazanma
recovery, recuperation
hayatını kazanma
make a living
hız kazanma
run up
kazan
boiler; furnace (containing a boiler)
kazan
kepçe: İstanbul kazan ben kepçe. I have searched all over Istanbul
kazan
caldron, cauldron, large kettle
kazan
caldron
kazan
bowl

Who do you think will win this year's Super Bowl? - Bu yılki final karşılaşmasın kimin kazanacağını düşünüyorsun?

The Denver Broncos have won the Super Bowl. - Denver Broncos, Super Bowl'u kazandı.

kazan
cauldron, kettle; boiler, kier
kazan
(Tekstil) kettle
kazan
gross
kazanmak
(ödül) pull off
kazanmak
to get, acquire, gain
kazanmak
clear

Wilson clearly had the best chance to win. - Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.

kazanmak
get out of
kazanmak
obtain
kazanmak
carry off
kazanmak
reap
kazanmak
purchase
kazanmak
(çok para) clean up
kazanmak
to win the approval and support of
kazanmak
to earn, to gain, to pull sth in, to pull sth down; (yarış, mücadele, savaş, ödül, bahis) to win, to carry sth off, to notch sth up; (sınav) to pass; to get, to obtain, to acquire, to procure
kazanmak
(Hukuk) to attain, to acquire
kazanmak
bear the bell
kazanmak
recover

It took me a whole year to recover my health. - Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.

kazanmak
be in pocket
kazanmak
carry away the bell
kolay kazanma
walkover
kurallara uygun ama haksız kazanma
gamesmanship
meslekte başarı kazanma
career
para kazanma
earning

I will have to wait till I finish schooling and start earning money. - Eğitimi bitirinceye ve para kazanmaya başlayıncaya kadar beklemek zorunda kalacağım.

Being an orphan, my father had to start earning money at ten. - Bir yetim olan babam on yaşında para kazanmaya başlamak zorunda kalmıştı.

toprak kazanma
land reclamation
yeterli kazanma şans
(Konuşma Dili) sporting chance
üç elden ikisini kazanma
rubber
Englisch - Englisch

Definition von kazanma im Englisch Englisch wörterbuch

Kazan
City in Russia, capital of Tatarstan, Russia
Kazan
City in Russia, administrative center of Tatarstan, Russia
Kazan
Turkish-born American stage and film director whose credits include Williams's A Streetcar Named Desire (1947) and the movies On the Waterfront (1954) and East of Eden (1955). City (pop., 2001 est.: 1,090,200), capital of the Tatarstan republic, western Russia. Located at the confluence of the Volga and Kazanka rivers, it was founded in the 13th century by Mongols of the Golden Horde; it became the capital of an independent khanate in the 15th century. In 1552 Ivan IV (the Terrible) captured Kazan and subjugated the khanate. The city was burned in a revolt (1773-74), but after its reconstruction it grew in importance as a trading centre, and by the beginning of the 20th century it was one of the chief manufacturing cities of Russia
Kazan
{i} city west-central Russia on the Volga river; family name; Elia Kazan (1909-2003), Turkish born United States movie and stage director and author of Greek parentage
kazan
an industrial city in the European part of Russia
Türkisch - Türkisch
Kazanmak işi, edinme
kesp
KAZAN
(Osmanlı Dönemi) (KEVZÂN) Semiz şişman kimse
Kazanmak
(Osmanlı Dönemi) TEKESSÜB
Kazanmak
(Osmanlı Dönemi) KEDŞ
Kazanmak
yutmak
kazan
Çok miktarda yemek pişirmeye veya bir şey kaynatmaya yarayan büyük, derin kap
kazan
Buhar makinelerinde, kalorifer tesisatında, suyun kaynatıldığı kapalı kap
kazan
Çok miktarda yemek pişirmeye veya bir şey kaynatmaya yarayan büyük, derin kap: "Koca bir kazan patates kaynattık."- A. Gündüz
kazan
Sazlık yerlerde dibi bulunmayan sulu yer
kazanmak
Kendinden yana çekmek
kazanmak
Edinmek, sahip olmak
kazanmak
Edinmek, sahip olmak: "Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya gibi gizli kalmalıdır."- R. N. Güntekin
kazanmak
Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek: "Böyle yazılara hiç cevap vermeyiz ve yazı çok ağırsa dava açarak çok defa kazanırız."- B. Felek. Çıkmak, isabet etmek
kazanmak
Kazanç sağlamak
kazanmak
Kazanç sağlamak: "Bu beş lirayı bitirmeden ben para kazanmalıyım."- P. Safa
kazanmak
Kendinden yana çekmek: "Bu genç şairin dostluğunu kazanmak için hiçbir külfete katlanmadım."- M. Ş. Esendal
kazanmak
Ele geçirmek, fethetmek, kazanç sağlamak
kazanmak
Tutulmak, yakalanmak
kazanmak
Yenmek, galip gelmek
kazanmak
Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek
kazanmak
Çıkmak, isabet etmek
kazanmak
Yenmek, galip gelmek: "İşte kesin muharebeyi bu manevi kudret kazanacaktır."- R. E. Ünaydın
kazanma
Favoriten