durumlarda

listen to the pronunciation of durumlarda
Türkisch - Englisch
in circumstances
durum
{i} circumstance

The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into. - Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.

What would you do in this circumstance? - Bu durumda siz ne yapardınız?

durum
situation

The situation resulted in violence. - Durum şiddetle sonuçlandı.

In situations like these, it's best to remain calm. - Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.

durum
status

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

Would you please let me know what the status is right away? - Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?

durum
case

This rule cannot be applied in every case. - Bu kural her durumda uygulanamaz.

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

durum
condition

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

The patient's condition changes from day to day. - Hastanın durumu günden güne değişiyor.

durum
{i} position

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

Tom didn't make his position clear. - Tom durumunu netleştirmedi.

durum
state

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

He is content with his present state. - Bugünkü durumundan memnundur.

durum
occasion

His speech was not very becoming to the occasion. - Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

His story wasn't appropriate for the occasion. - Onun hikayesi durum için uygun değildi.

durum
conditions

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

durum
{i} fact

Do you know the real facts? - Gerçek durumu bilir misin?

I think that this fact is very serious. - Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

I explained what the matter was. - Durumun ne olduğunu açıkladım.

The common state of this matter is solid. - Bu maddenin normal durumu katıdır.

durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

One's point of view depends on the point where one sits. - Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

There will be situations where no textbook answer will be available to guide you. - Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.

durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

The situation has come to the point where we either sink or swim. - Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

durum
things

We have many things in common: hobbies, educational background, and so on. - Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.

Among other things, we talked about the weather. - Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk.

durum
way

I love the way the air is so fresh and clean after it rains. - Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.

Your way of looking at something depends on your situation. - Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

He's really in good shape. - O gerçekten iyi durumda.

If the world weren't in the shape it is now, I could trust anyone. - Dünya şimdi olduğu durumda olmasa, kimseye güvenemem.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

Sami's SUV is in perfect working order. - Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.

gereken durumlarda
(Politika, Siyaset) where necessary
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

böylesi durumlarda
in such circumstances
durum
{i} lay

Layla is tired of Fadil's infidelity. - Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.

I'm going to lay aside that money for emergencies. - Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.

durum
{i} repair
durum
stative
acil durumlarda
in case of emergency
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

How can you tolerate this state of affairs? - Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

This is a deplorable state of affairs. - Bu üzücü bir durumdur.

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
ivedi durumlarda
(Hukuk) in a case of emergency, in cases of emergency
Englisch - Englisch

Definition von durumlarda im Englisch Englisch wörterbuch

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
Türkisch - Türkisch

Definition von durumlarda im Türkisch Türkisch wörterbuch

durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
Englisch - Türkisch

Definition von durumlarda im Englisch Türkisch wörterbuch

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum