All my pains went for nothing.
- Bütün çabalarım boşa gitti.
He divorced her after years of unhappiness.
- O, yıllar süren mutsuzluktan sonra onu boşadı.
Tom divorced his first wife more than fifteen years ago.
- Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.
Tom filled in the blanks.
- Tom boşlukları doldurdu.
He left the last page blank.
- O, son sayfayı boş bıraktı.
Please replace the empty ink cartridge in the printer.
- Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
- Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
I didn't want to waste my time.
- Zamanımı boşa harcamak istemedim.
It would be a sin to waste it.
- Onu boşa harcamak bir günah olacaktı.
You must be careful not to waste time.
- Zamanı boşa harcamamak için dikkatli olmalısın.
Don't waste your breath.
- Nefesinizi boşa harcamayın.
If I were free, I would accept his invitation.
- Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.
I am never free on Sundays.
- Pazar günleri asla boş değilim.
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
Dick tried to solve the problem, in vain.
- Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
Do you think I'm wasting my time?
- Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
We do not live for idle amusement.
- Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.
He idles away his time.
- O, zamanını boşa harcar.
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
Yuriko arranges flowers in her spare time.
- Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
I've cleared my schedule.
- Programımı boşalttım.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
Tom unloaded the car.
- Tom arabayı boşalttı.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
McClellan wasted no time.
- McClellan zamanı boşa harcamadı.
No part of the pig is wasted.
- Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
The fitting room over there is unoccupied.
- Oradaki elbise deneme odası boş.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
I don't know what to do with my leisure.
- Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
I hunt elk in my leisure-time.
- Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.
bütün emeklerim boşa gitti halbuki çok çalışmıştım.