Punish the wicked and save the weak.
 - Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.
Murder is a wicked crime.
 - Cinayet kötü bir suçtur.
He has poor eyesight.
 - Onun görme kabiliyeti kötü.
We had a poor harvest because of the lack of water.
 - Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
Money is the root of all evil.
 - Para bütün kötülüğün köküdür.
Money is the root of all evil.
 - Para tüm kötülüklerin anasıdır.
The decorating isn't bad.
 - Dekorasyon kötü değil.
Don't say bad things about others.
 - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
Tom can't seem to get rid of his nasty cold.
 - Tom kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.
Tom gave Mary a nasty look.
 - Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.
The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining.
 - Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
 - Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
My uncle is a lousy driver.
 - Amcam kötü bir sürücü.
I've had a lousy day.
 - Kötü bir gün geçirdim.
The experiment resulted in a miserable failure.
 - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
 - Hava dün çok kötüydü.
He is an evildoer, are you aware of that?
 - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
 - Benim prognozum kötü.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
 - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
I must have expressed myself badly.
 - Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
Ford was poorly educated.
 - Ford kötü eğitim gördü.
The lubrication system was poorly designed.
 - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.
You're not a horrible person.
 - Sen kötü bir insan değilsin.
This medicine tastes horrible.
 - Bu ilacın tadı çok kötü.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
 - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
It got dark, and what was worse, it began to rain.
 - Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
We are sorry about the bad weather.
 - Kötü hava hakkında üzgünüz.
I'm sorry that I said such mean things about you and Tom.
 - Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.
Tom had a rough day at work.
 - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
George III has been unfairly maligned by historians.
 - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
 - Tom kötü huylu bir narsisist.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
 - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
We got off on the wrong foot.
 - Kötü bir başlangıç yaptık.
Sami was feeling unwell.
 - Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
 - Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
 - Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
 - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
 - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
Money was corrupting Tom.
 - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
 - Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.
I have vices, but gambling isn't one of them.
 - Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.
How awful to reflect that what people say of us is true!
 - İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
I have a nasty feeling something awful is going to happen.
 - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
 - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is very nice. He never speaks ill of others.
 - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
You ought not to speak ill of others behind their backs.
 - Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.
He's still in poor health after his illness.
 - Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
Tom is a malignant narcissist.
 - Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
 - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
 - Bir kötünün bin iyiye zararı var.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
 - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
That foul odor is coming from the river.
 - O kötü koku nehirden geliyor.
It was Mary's greatest wish to look just like her Barbie doll. The evil genie interpreted this wish too literally.
 - Barbie bebeğine benzemek Mary'nin en büyük dileğiydi. Kötü cin bu dileği çok harfiyen yorumladı.
He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
 - O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.
Nigger is an offensive word.
 - Zenci kötü bir kelimedir.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
 - Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
The weather was miserable yesterday.
 - Hava dün çok kötüydü.
Some people believe that black cats bring bad luck.
 - Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.
I don’t believe that black cats cause bad luck.
 - Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
 - Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
The weather getting worse, the departure was put off.
 - Hava kötüleştiği için, kalkış ertelendi.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
 - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Your English doesn't sound ugly.
 - İngilizcen kötü görünmüyor.
Sami was a vicious malicious salesman.
 - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
 - Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
 - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
The king abused his power.
 - Kral, gücünü kötüye kullandı.
The dictator abused his privileges to his heart's content.
 - Diktatör ayrıcalıklarını istediği kadar kötüye kullandı.