yükle

listen to the pronunciation of yükle
Türkisch - Englisch
(Bilgisayar) install

Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer. - Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.

I have installed Microsoft Office on my personal computer, so please use its file format when you send me the attachment. - Benim kişisel bilgisayarıma Microsoft Office yükledim, bu yüzden bana eklenti gönderdiğinde lütfen onun dosya formatını kullan.

{f} laded
upload

As soon as I can get my son to scan our family photos, I'll upload some of them to our website. - Aile fotoğraflarımızı oğluma taratır taratmaz, onlardan bazılarını web sitemize yükleyeceğim.

Tom decided to upload the video he took to YouTube. - Tom çektiği videoyu YouTube'a yüklemeye karar verdi.

download

The download speed is twice as fast as the upload speed on this network. - Bu ağda indirme hızı yükleme hızından iki kat daha hızlı.

Uploading is the opposite of downloading. - Yüklemek, indirmenin tersidir.

{f} task
{f} lading
{f} burden

Everyone has their own burdens. - Herkesin kendi yükleri vardır.

I can't burden Tom with that responsibility. - Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.

{f} load

I was hoping Tom would help me load the truck. - Tom'un kamyonu yüklememe yardımcı olacağını umuyordum.

The men loaded the baggage into the truck. - Adamlar bagajı kamyona yükledi.

weight down
{f} loaded

Tom loaded the cars onto the ferryboat. - Tom arabaları araba vapuruna yükledi.

Let's get those supplies loaded on the truck. - Bu malzemeleri kamyona yükletelim.

{f} laden
load down
{f} loading

We're ready to begin loading the truck. - Kamyonu yüklemeye hazırız.

What is the loading capacity of that van? - Bu kamyonetin yükleme kapasitesi nedir?

impute to
impute
weigh down
lade
burdened
charging
weighdown
loaddown
weigh#down
weightdown
{f} weight

If you load too much weight in this box, it's going to blow up. - Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.

weight#down
imputeto
yüklemek
load

It took Tom an hour to load everything on the truck. - Her şeyi kamyona yüklemek Tom'un bir saatini aldı.

Sami was there to load the furniture. - Sami mobilyayı yüklemek için oradaydı.

yük
(Hukuk) burden

I am afraid I'll be a burden to you. - Ben sana bir yük olmaktan korkuyorum.

I am afraid I'll be a burden to you. - Korkarım ki sana bir yük olacağım.

yük
charge

The police charged him with leaking information to a neighboring country. - komşu ülke için bilgi sızıntılarıyla yüklüdür,polis.

Mr. Brown took charge of this class last year. - Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi.

yük
load

This camera is not loaded with film. - Bu kamera, film yüklü değil.

He had to carry many loads from the house to station. - O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.

yük
freight

The freight on the ship got soaked. - Gemideki yük sırılsıklam oldu.

The freight train was held up about half an hour because of a dense fog. - Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.

yüklemek
{f} ascribe
yüklemek
{f} store
yüklemek
impose

Furnishing a new apartment imposes large expenses. - Yeni bir daireyi döşeme büyük masraflar yüklemektedir.

yüklemek
{f} freight
yük
burdensome or difficult task, obligation, or responsibility; burden; encumbrance; incubus
yük
cargo

A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace. - Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.

yük
{i} onus
yük
{i} incident
yüklemek
{f} lade
yüklemek
{f} encumber
yüklemek
{f} fasten
yük
goods

They attract customers by offering high-quality goods. - Onlar yüksek kalitede ürünler sunarak müşteri çekerler.

Import goods are subject to high taxes. - İthalat malları yüksek vergilere tabidir.

yüklemek
{f} burden

I don't want to burden you with my troubles. - Size sorunlarımı yüklemek istemiyorum

dosya yükle
(Bilgisayar) download file
dosya yükle
(Bilgisayar) load file
otomatik yükle
(Bilgisayar) auto-install
resim yükle
upload picture
tekrar yükle
(Bilgisayar) reload
yük
responsibility

I can't burden Tom with that responsibility. - Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.

yük
incumbrance
yük
draft
yük
(İnşaat) force
yük
(Ticaret) cargo load
yük
(Ticaret) parcel
yük
(Bilgisayar) vol

The surface of the earth rose due to the volcanic activity. - Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi.

Danger! High voltage. - Tehlike! Yüksek voltaj.

yük
drain
yük
(Telekom) payload
yük
(Pisikoloji, Ruhbilim) cathexis
yük
load variation
yük
(Askeri) head

The loud drill gave her husband a headache. - Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.

yük
(Askeri) fright

She's frightened by loud noises. - O, yüksek seslerden korkuyor.

yük
pack

He fastened the horse's pack with a rope. - O, atın yükünü iple bağladı.

yük
(Bilgisayar) height

Tom is afraid of heights. - Tom yüksekten korkar.

What's the height of the Empire State Building? - Empire State Building'in yüksekliği nedir?

yüklemek
imbark
yüklemek
ship
yüklemek
laden
yüklemek
weight somebody down
yüklemek
place a load on
yüklemek
tap
yüklemek
upload

Uploading is the opposite of downloading. - Yüklemek, indirmenin tersidir.

yüklemek
throw the blame on
yüklemek
load down
yüklemek
lay something at one's door
yüklemek
weight down
yüklemek
task
yüklemek
impute to
yüklemek
downstream load
yük
weight

If you load too much weight in this box, it's going to blow up. - Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.

The box fell apart due to the weight of the load. - Kutu yükün ağırlığı nedeniyle düştü.

yük
{i} charging

The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store. - Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.

yük
impedimenta
yük
encumbrance

Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance. - Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.

yük
freightage
yük
carload
yüklemek
embark
yüklemek
saddle
yüklemek
father on
yüklemek
{f} stack
yüklemek
shift
yüklemek
burthen
yüklemek
lay
java yükle
load java
yük
load with
yüklemek
charged
daha sonra yükle
(Bilgisayar) install later
farklı yükle
(Bilgisayar) download as
form yükle
(Bilgisayar) install form
görüntü yükle
(Bilgisayar) image load
herbir işi yükle
(Bilgisayar) download each job
ileti yükle
(Bilgisayar) load message
istek üzerine yükle
(Bilgisayar) load on demand
istemci yükle
(Bilgisayar) install client
metin yükle
(Bilgisayar) load text
palet yükle
(Bilgisayar) load palette
profil yükle
(Bilgisayar) install profile
sunucu yükle
(Bilgisayar) install server
windows 95'i yükle
(Bilgisayar) install windows 95
windows yükle
(Bilgisayar) install windows
yerinde yükle
(Bilgisayar) install in place
yük
fardel
yük
load; burden; cargo, freight, goods; the onus, responsibility; charge
yük
shipment
yük
stowage
yük
sumpter
yük
cargo; freight; lading
yük
bulk
yük
strain

Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances. - Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.

Air traffic controllers are under severe mental strain. - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.

yük
plummet
yük
pile
yük
lading
yük
load; burden
yük
tax

They were burdened with heavy taxes. - Ağır vergi yükü altındaydılar.

They oppose the plan to raise taxes. - Onlar vergi yükseltme planına karşılar.

yük
imposition
yük
large cupboard (where bedding is stored during the day)
yük
haul
yük
electric charge, charge
yük
loading

Tom is loading the car. - Tom arabayı yüklüyor.

They are loading oil into the ship. - Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.

yük
shipload
yük
impost
yük
accoutrements
yük
tote
yük
out

Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun. - Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.

Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer. - Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.

yük
accouterments
yüklemek
put
yüklemek
foist
yüklemek
heap
yüklemek
offload
yüklemek
download , install , downstream load , upload , load
yüklemek
to give (someone) the task or responsibility of (doing something); to lay (a task) on (someone), burden (someone) with (a task)
yüklemek
charge
yüklemek
to load or freight (an animal or a vehicle); to put (a load) on/in, load (something) into/on to, load (someone, an animal, a vehicle) with (something)
yüklemek
lay on
yüklemek
lay smth. at one's door
yüklemek
fasten on
yüklemek
plant
yüklemek
to charge (something) with (electricity)
yüklemek
pitch
yüklemek
father
yüklemek
pin
yüklemek
to load, to weight sb down; to burden; to place a load on; to throw the blame on; to impute, to attribute
yüklemek
put down
yüklemek
inflict
yüklemek
weight
yüklemek
impute
yüklemek
hand over
yüklemek
overlay
yüklemek
to lay (the blame) on (someone)
yüklemek
install

Their job is to install new sotfwares on the company's computers. - Onların işi, şirketteki bilgisayarlara yeni yazılımları yüklemektir.

It won't take me long to install this software. - Bu yazılımı yüklemek uzun zamanımı almayacak.

yüklemek
download

Uploading is the opposite of downloading. - Yüklemek, indirmenin tersidir.

yüklemek
tax
Türkisch - Türkisch

Definition von yükle im Türkisch Türkisch wörterbuch

Yük
(Osmanlı Dönemi) HAML
Yük
himl
Yük
(Osmanlı Dönemi) ZİFR
Yük
hamule
Yük
bar
Yüklemek
yıkmak
Yüklemek
bulmak
Yüklemek
şarj etmek
Yüklemek
salmak
yük
Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
yük
Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
yük
Eşya
yük
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
yük
Tedirginlik veren şey, engel
yük
Yüklük: "Haydi şu yüke giriver!.."- S. F. Abasıyanık
yük
Yüz bin kuruşluk mal veya tutar: "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin."- T. Buğra
yük
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi: "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir."- F. R. Atay
yük
Yüklük
yük
Doğacak bebek, cenin
yük
Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı, şarj
yük
Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
yük
(Osmanlı Dönemi) bûr
yüklemek
Bir yere, taşınması için belli ağırlıkta eşya veya araç gereç koymak
yüklemek
Bir yere, taşınması için belli ağırlıkta eşya veya araç gereç koymak: "Vapur sabaha kadar mal yüklüyor."- M. Ş. Esendal
yüklemek
Bir suçu birinin üstüne atmak
yüklemek
Bir yükümlülük altına sokmak, sorumlu tutmak
yüklemek
Bir suçu birinin üstüne atmak: "Ne yapalım, elimizden geleni yaptık ama olmadı der, kabahati kör talihe yükler geçersin."- R. N. Güntekin
yüklemek
Bir cisme elektrik gücü vermek
yükle
Favoriten