iyi

listen to the pronunciation of iyi
Türkisch - Englisch
decent

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

I can't believe how hard it is to find decent grub around here. - Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.

well

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

good

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

I think it will be fine. - Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.

all right

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

OK
decently
great

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

alright

Tom, are you feeling alright? - Tom, kendini iyi hissediyor musun?

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

to the good
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

benevolent
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

nicely

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

(Konuşma Dili) copacetic
passable
kindly
cool

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

(Argo) keen
beneficent
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

(Konuşma Dili) up to the mark
well-

Lincoln was not well-known. - Lincoln iyi tanınmıyordu.

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

prolificness
(Konuşma Dili) bully for you
in good health, well. İ
kind

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

I am grateful to you for your kindness. - İyiliğiniz için size minnettarım.

gratifying
fair

Tom can dance fairly well, can't he? - Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

agreeable
well enough

He can read well enough. - O yeterince iyi okuyabilir.

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

plentiful, abundant
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
sound

That sounds good to me. - O bana iyi görünüyor.

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

just

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

happy

Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine. - Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.

Happy is a man who marries a good wife. - İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.

okay

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

Tom did okay on the test. - Tom sınavda iyi yaptı.

{i} B
likely

You know as well as I do that that isn't likely to happen. - Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

right

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

Mr Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

goodish
bonny
o.k
nice

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

pretty

Tom is pretty good at playing piano by ear. - Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

up to scratch
salubrious
is good
good to
a well
OK, OK
agree

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

This climate doesn't agree with me. - Bu iklim bana iyi gelmiyor.

dandy
handsome

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

bonzer
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

vintage
enviable
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

{f} luxuriate
daha iyi
better

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

en iyi
best

In my opinion, German is the best language in the world. - Bana göre Almanca dünyadaki en iyi dildir.

My best friend is a book. - Benim en iyi dostum bir kitaptır.

iyi akşamlar
good evening

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

Good evening. I'd like a glass of whole milk. - İyi akşamlar. Bütün bir bardak süt istiyorum.

iyi niyet
goodwill

Emma Watson is a UN Women Goodwill Ambassador. - Emma Watson, BM Kadın İyi Niyet Elçisidir.

Our future depends on the goodwill of a small elite. - Geleceğimiz küçük bir elitin iyi niyetine bağlıdır.

iyi korunan yer
bastion
iyi bir yere saklamak
stash
iyi dilekler
blessings
iyi dilekler
regards

Please give my best regards to Tom. - Lütfen Tom'a en iyi dileklerimi iletin.

Best regards to your father. - Babana en iyi dileklerimle.

iyi dileklerimle
best wishes
iyi geceler
have a good night
iyi geceler!
night-night
iyi gelmek
a) to do good, to benefit b) to fit, to suit
iyi gelmek
benefit
iyi gitmek
doing well
iyi günler
goodday
iyi huylu
good natured

Tom is generous and good natured. - Tom cömert ve iyi huyludur.

iyi huylu
genial
iyi tatiller!
have a good holiday!, have a good vacation
iyi vakit geçirmek
have a good time
İyi geceler!
Good night!
iyi pişmiş
well done

I like my meat well done. - Etimi iyi pişmiş severim.

I'd like my steak well done. - Bifteğimi iyi pişmiş istiyorum.

iyi pişmiş
short
iyi akşamlar
good afternoon
iyi değil
not good

Google Translate is not good enough for Ubuntu Translations. Furthermore, this is against Ubuntu policy. - Google Translate, Ubuntu Çevirileri için yeterince iyi değildir. Ayrıca bu, Ubuntu ilkesine de aykırıdır.

Potato chips are not good for you. - Patates cipsi senin için iyi değildir.

iyi dilek
greeting
iyi dileklerimle
with my best wishes
iyi dileklerimle
warm wishes
iyi dileklerimle
sincerely
iyi edici
remedial
iyi el
good deal
iyi etmek
pinch
iyi etmek
cure
iyi etmek
do well
iyi etmek
nick
iyi etmek
steal
iyi etmek
remedy
iyi geceler!
goodnight
iyi geceler!
good night
iyi gelmek
fit
iyi gitmek
get on
iyi gitmek
going well
iyi giyimli
natty
iyi giyimli
dressy
iyi hal
good behavior
iyi hissetmek
feel good

I want to feel good about myself. - Kendim hakkında iyi hissetmek istiyorum.

iyi huylu
sweet-natured
iyi huylu
good-natured

You're very good-natured. - Sen çok iyi huylusun.

She is not beautiful, certainly, but she is good-natured. - O kesinlikle güzel değil ama iyi huylu.

iyi huylu
well-mannered

She is a well-mannered girl. - O iyi huylu bir kızdır.

The ideal woman for me would be well-mannered, intelligent and a polyglot. - Benim için ideal kadın, iyi huylu, akıllı ve birçok dilli olacaktır.

iyi huylu
gentil
iyi huylu
lamblike
iyi huylu
good-tempered
iyi huylu
well-tempered
iyi
good job

You should take your car to Tom's Garage. He does a pretty good job. - Arabanı Tom'un tamirhanesine götürmelisin. O oldukça iyi iş yapar.

Why should men get all the good jobs? - Neden erkekler tüm iyi işleri almalı.

iyi ki
it's just as well that
iyi kişi
(deyim) good egg
iyi kötü
in someway or other
iyi kötü
somehow
iyi kötü
more or less
iyi niyet
sympathy

Let's send Tom a sympathy card. - Tom'a bir iyi niyet kartı gönderelim.

iyi niyet
good offices
iyi niyet
(Ticaret) (Ticaret) bona fide (Latince)
iyi niyet
(Kanun) willingness
iyi niyet mektubu
(Politika, Siyaset) letter of good faith
iyi niyet sözleşmesi
(Politika, Siyaset) memorandum of understanding
iyi niyetli
favorable
iyi niyetli
(deyim) in good faith
iyi niyetli
kindly
iyi niyetli
well-meaning
iyi niyetli
spleenless
iyi niyetli
do gooder
iyi niyetli
friendly
iyi niyetli
favourable
iyi niyetli
easy-going
iyi niyetli
rightminded
iyi niyetli
(Ticaret) bona fide
iyi niyetli
well-meant
iyi niyetli
gracious
iyi niyetli
pure-minded
iyi niyetli
well-disposed
iyi niyetli hamil
(Ticaret) bona fide holder
iyi oluş
well-being
iyi oyun
(Bilgisayar) good game
iyi sonuç
good result
iyi ya
better still
iyi çözüm
good solution
iyi dileklerimle
best wishessincerely
iyi diyelim iyi olsun
(deyim) Fair to middling! Comme Ci, Comme Ca!
iyi dost kara günde belli olur
(Atasözü) A friend in need is a friend indeed
iyi günler
Have a nice day, Have a good one
iyi hale getirmek
To optimize
iyi hissediyorum
I feel good
iyi ki
Thank God
iyi ki doğdun
happy birthday

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

iyi mi
good
iyi pişmemiş
good RAW
iyi seneler
good years
iyi seviye
good level
iyi yüreklilik, eli açıklık, cömertlik
good courage, liberality, generosity
İyi geceler
good night

Now it's time to say good night. - Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.

Good night and sweet dreams. - İyi geceler ve tatlı rüyalar.

iyi durum
{i} well

Tom is still doing well. - Tom hâlâ iyi durumda.

He has been well off since he started this job. - O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.

iyi geçinmek
get along

Please try your best to get along with everybody else. - Lütfen başka herkesle iyi geçinmek için elinden geleni yapmaya çalış.

I should've tried harder to get along with everyone in the class. - Sınıftaki herkesle iyi geçinmek için daha çok çalışmalıydım.

iyi ki
luckily

Luckily, Tom was there. - İyi ki, Tom oradaydı.

Yes, it's true I've forgotten the world. Who cares about it but you? Luckily, you're there to save it! - Evet, benim dünyayı unuttuğum doğrudur. Ama senden başka kimin umurunda? İyi ki, onu kurtarmak için oradasınız!

iyi kâlpli
{s} kind

My sister is kind to children. - Kız kardeşim çocuklara karşı iyi kalplidir.

You're so kind-hearted. - Sen çok iyi kalplisin.

iyi geceler
good evening
iyi geçinmek
get along with

I should've tried harder to get along with everyone in the class. - Sınıftaki herkesle iyi geçinmek için daha çok çalışmalıydım.

It's hard to get along with Tom. - Tom'la iyi geçinmek zor.

iyi günler
good afternoon
iyi tatiller
happy holidays
iyi bayramlar
happy holidays
iyi dilek
compliments
iyi geceler
goodnight

I have to say goodnight to Tom. - Tom'a iyi geceler demek zorundayım.

She kissed me on the cheek and said goodnight. - Yanağımdan öptü ve iyi geceler dedi.

iyi geceler
bonsoir
iyi kâlpli
warm hearted
iyi niyet
bona fides
iyi ol
bode well
iyi olmak
doing well
iyi yürekli
(deyim) pure in heart
iyi çalışmalar
have a nice working day
iyi çalışmalar
kind regards
İyi günler
have a nice day
iyi el
(Bilgisayar) nice hand
iyi gelmek
do good
iyi geçinmek
hit it off
iyi geçinmek
get on with
iyi geçinmek
agree
iyi geçinmek
hit it off with
iyi gitmek
progress well
iyi olmak
get over
iyi olmak
recover
iyi olmak
(deyim) pick up
iyi olmak
be all right
iyi olmak
going well
iyi olmak
get better

Tom wants to get better at French. - Tom Fransızcada daha iyi olmak istiyor.

If you ever want to get better, you have to take this medicine. - Daha iyi olmak istiyorsan bu ilacı almak zorundasın.

iyi seçilmiş
choice
iyi çalışmalar
have a nice day
iyi çalışmalar
(Bilgisayar) good work
iyi dilekler
regard

Please give my best regards to Tom. - Lütfen Tom'a en iyi dileklerimi iletin.

My parents send you their best regards. - Ebeveynlerim size en iyi dileklerini gönderdi.

iyi dilekler
compliment
iyi durum
good condition

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

The paintings were in very good condition. - Resimler çok iyi durumdaydı.

iyi geceler
good night

Good night and sweet dreams. - İyi geceler ve tatlı rüyalar.

Now it's time to say good night. - Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.

iyi geliştirilmiş
well developed
iyi geçinmek
rub along
iyi gitmek
match
iyi gitmek
shape-up
iyi giyimli
well groomed
iyi günler
good day

Good day. What do you want? - İyi günler. Ne istemiştiniz?

Good day. Are you Mr. Sherlock Holmes? - İyi günler. Siz Bay Sherlock Holmes musunuz?

iyi hisset
feel good

I really don't feel good. - Gerçekten iyi hissetmiyorum.

Doesn't it feel good? - O iyi hissetmiyor mu?

iyi huy
good temper
iyi huylu
amiable
iyi huylu
benign

The results of Tom's biopsy show that the tumor is benign. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör iyi huyludur.

iyi huylu
mild
iyi huylu
jovial
iyi huylu
well mannered
iyi kalpli
kindhearted

Be the kindhearted man you always were. - Her zaman olduğun iyi kalpli adam ol.

iyi kalpli
largehearted
iyi kalpli
kind

My sister is kind to children. - Kız kardeşim çocuklara karşı iyi kalplidir.

You're so kind-hearted. - Sen çok iyi kalplisin.

iyi kalpli
kind-hearted
iyi ki
fortunately

Fortunately, no passengers were injured. - İyi ki, hiçbir yolcu yaralanmadı.

Fortunately Mary felt the same way as did Tom. - İyi ki Mary de Tom'un hissettiği aynı şekilde hissetti.

Türkisch - Türkisch
Bol, yararlı, kazançlı
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
Yeterli, yetecek miktarda olan
istenilen nitelikleri taşıyan
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
Yerinde, uygun
Esen, sağlıklı
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
bih
iyi gün dostu
Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse
İyiler
ebrâr
iyi kalpli
Başkaları için hep iyilik düşünen, iyi yürekli
iyi niyet
Herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe, hüsnüniyet
İyi
(Hukuk) BONUS
İyi kalpli
iyi yürekli
İyi olmak
düzelmek
İyi olmak
(Osmanlı Dönemi) FEYK
İyi olmak
(Osmanlı Dönemi) NEBALE
İyi yürekli
bonkör
Englisch - Türkisch

Definition von iyi im Englisch Türkisch wörterbuch

iyi gün dostu
Fair-weather friend
iyi uykular
sleep well