Definition von fazla im Türkisch Englisch wörterbuch
- surplus
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
We have a surplus of food.
- Bizim yiyecek fazlalığımız var.
- much
I don't know much about computers.
- Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- over
It is not rare at all to live over ninety years.
- Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir.
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
- too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
- too
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
- to spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- far
More than 75% of farms raised pigs and milk cows.
- Çiftliklerin %75'inden fazlası domuz ve süt ineği yetiştirdi.
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
- ex
- playtime
- redundant
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
- (Havacılık) safety valve
- oversupplied
- considerable
- spare
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- what is left over, the remainder
- supernumerary
- excessive
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
- de trop
- excess
Don't drink to excess.
- İçkiyi fazla kaçırma.
He had excess water in his lungs.
- Ciğerlerinde fazla su vardı.
- superfluous
- big
You have to risk big in order to win big.
- Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.
That jacket is way too big for you.
- O ceket sizin için çok fazla büyük.
- extra, left over
- unneedful
- in excess of
- plus
- thick
- out
The price turned out to be lower than I thought.
- Fiyat düşündüğümden daha da fazla düştü.
The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out.
- Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.
- more (than)
- too; too much; too many
- extra
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
Will there be an extra charge for that?
- Onun için fazladan bir masraf olacak mı?
- rising of
- super
The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year.
- Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.
- above
I love this book above all.
- Bu kitabı her şeyden fazla seviyorum.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- strongly
- heartily
- over-
- no end of
- extravagant
- not more than
- to more than
- ultra
- detrop
- plenty
Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
- Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
There were plenty of guests in the hall.
- Salonda çok fazla misafir vardı.
- beyond
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- expletive
- excrescence
- fazla para çekmek
- overdraw
- fazla ısıtmak
- overheat
- daha fazla
- more
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- çok fazla
- too much
It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- fazla demlenmiş
- stewed
- fazla değer vermek
- over estimate
- fazla çalışma
- overwork
Fatigue is the natural result of overwork.
- Yorgunluk fazla çalışmanın doğal sonucudur.
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- fazla yüklemek
- over-charge
- fazla ödeme
- (Askeri) overpay
- Fazla Savunma Malzemesi
- (Askeri) Excess Defense Articles
- Fazla mal göz çıkarmaz
- Store is no sore
- fazla abartmak
- carry to excess
- fazla abartmak
- overdo
- fazla akım
- excess current
- fazla akım
- excess current, overcurrent
- fazla alkollü
- overproof
- fazla ayrıntılı
- peripatetic
- fazla açmış
- overblown
- fazla ağırbaşlı kimse
- sobersides
- fazla ağırlık
- excess weight
- fazla bakiye
- active balance
- fazla basite indirgemek
- oversimplify
- fazla basmak
- overprint
- fazla basınç
- excess pressure
- fazla beslemek
- overfeed
- fazla bile olmak
- rate high with smb
- fazla boyalı
- painty
- fazla büyüme
- outgrowth
- fazla büyüme
- overgrowth
- fazla büyümek
- overgrow
- fazla demlenmiş çay
- stewed tea
- fazla değer biçmek
- overvalue
- fazla değer vermek
- overrate
- fazla doldurmak
- overfill
- fazla doldurmak
- overload
- fazla doldurmak
- surcharge
- fazla doldurmak
- engorge
- fazla doldurmak
- overstock
- fazla doldurmak
- to overload, to over-charge
- fazla dolu
- overfull
- fazla dolu olma
- repletion
- fazla doyurmak
- glut
- fazla elektron
- excess electron
- fazla emisyon
- overissue
- fazla endişeli
- overanxious
- fazla eğitilmek
- overtrain
- fazla eğitmek
- overtrain
- fazla fiyatla
- at a premium
- fazla gelmek
- outnumber
- fazla gelmek
- to be too much
- fazla gelmek
- (gemi safrası) shoot
- fazla gelmek
- to be too much, be more than necessary
- fazla germek
- (yay vb.) overdraw
- fazla göstermek
- put it on
- fazla güç
- (Havacılık) contingency rating
- fazla hasar yok gibi gözüküyor
- There doesn't seem to be much damage
- fazla hava
- excess air
- fazla heyecanlı
- overstrung
- fazla hoşgörü
- overindulgence
- fazla hoşgörülü
- overindulgent
- fazla ileri gitmek
- overshoot oneself
- fazla ileri gitmek
- go to extremes
- fazla ileri gitmek
- overshoot the mark
- fazla ileriye giden
- forward
- fazla insanla doldurmak
- overcrowd
- fazla istemek
- surcharge
- fazla iş vermek
- overtask
- fazla kalabalık etmek
- overcrowd
- fazla kalmak
- outstay
- fazla kaçmak
- to be too much, be more than necessary
- fazla kaçırmak
- to overdrink; to overeat
- fazla kaçırmak
- to overdo
- fazla klorlu
- perchloric
- fazla konuşmayan
- buttoned up
- fazla kullanmak
- overdo
- fazla kullanmak
- over exert
- fazla kurmak
- (saat) overwind
- fazla külfet yüklemek
- overtask
- fazla kısım
- surplusage
- fazla mesai
- overtime
John was tired from working overtime.
- John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
Yesterday I had to work overtime.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
- fazla mesai yaparak
- overtime
- fazla mesai yapmak
- to work overtime
- fazla mesai yapmak
- work overtime
I had to work overtime yesterday.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
- Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
- fazla mesai ücreti
- overtime pay
- fazla mesai ücreti
- overtime
- fazla miktar
- plus quantity
- fazla miktar
- slew
- fazla miktarda tedavüle çıkarma
- overissue
- fazla miktarda tedavüle çıkarmak
- overissue
- fazla modülasyon
- overmodulation
- fazla nazlı
- twee
- fazla nüfuslu
- overpopulated
- fazla olan
- surplus
- fazla olmak
- (for someone) to go too far, overstep the limit
- fazla olmak
- to go too far
- fazla pancar
- surplus beets
- fazla para almak
- overcharge
- fazla para harcamak
- overspend
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
- fazla para çekme
- overdraft
- fazla pişerek yanmak
- burn
- fazla pişirmek
- overdo
- fazla pişirmek
- cook to a rag
- fazla pişirmek
- cook to rags
- fazla pişmiş
- overdone
- fazla samimi olmamak
- to keep sb at a distance
- fazla sarmak
- (kaset) overwind
- fazla sergilenmiş
- over exposed
- fazla sermaye yatırmak
- overcapitalize
- fazla stok yapmak
- overstock
- fazla su
- excess water
- fazla talep
- surcharge
- fazla uyumak
- oversleep
I'm known for oversleeping.
- Ben fazla uyumakla bilinirim.
- fazla uzun
- overlong
- fazla uzun kalmak
- sit out
- fazla valiz
- excess baggage
- fazla valiz ücreti
- excess baggage charge
- fazla valiz ücreti ne kadar
- How much is the excess baggage charge
- fazla vergi
- surcharge
- fazla vergi yüklemek
- surcharge
- fazla vermek
- overbid
- fazla yapmak
- overdo
- fazla yazma
- write up
- fazla yazmak
- write up
- fazla yedirmek
- feed up
- fazla yem vermek
- overfeed
- fazla yemek
- overeat
You had better be careful not to overeat.
- Fazla yemek yememek için dikkatli olsan iyi olur.
- fazla yemek vermek
- overfeed
- fazla yük
- excess load, overload
- fazla yük
- overcharge
- fazla yükleme
- overloading
- fazla yükleme
- surcharge
- fazla yükleme
- overcharge
- fazla yüklemek
- overburden
- fazla yüklemek
- supercharge
- fazla yüklemek
- surcharge
- fazla yüklemek
- overload
- fazla yüklemek
- overcharge
- fazla yüklemek
- overlay
- fazla yüklemek
- to over-charge, to overload
- fazla yüklenmiş
- overladen
- fazla yükseltilmiş
- (ses) overblown
- fazla zorlama
- overstrain
- fazla çalışmak
- to overwork
- fazla çalışmak
- overwork oneself
- fazla çalışmak
- overwork
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
- fazla çalıştırmak
- (makine) overrun
- fazla ödemek
- pay high
- fazla önemsemek
- overplay
- fazla övmek
- overpraise
- fazla özenmek
- overdo
- fazla üretim
- overproduction
- fazla üretim
- (Hukuk) over-production
- fazla üretmek
- overproduce
- fazla ürün vermek
- overbear
- fazla ısınmak
- to overheat
- fazla ısıtmak
- superheat
- fazla ısıtmak
- to overheat
- fazla ışık verilmiş
- over exposed
- fazla ışık vermek
- over expose
- fazla şarj
- overload
- fazla şey
- more
- fazla/artık mal göz çıkarmaz
- (Atasözü) Although you don't need it now, it'll probably come in handy later on
- faiz dışı fazla
- (Ticaret) noninterest surplus
- birden fazla anlama gelen
- ambiguity
- daha fazla
- further
That absolves me from further responsibility.
- O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
- birden fazla anlama gelme
- ambiguity
- daha fazla
- any more
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
- daha da fazla olma
- deal
- daha fazla oturmak
- outsit
- en fazla
- utmost
- en fazla
- highest
- herşeyden fazla
- above all