bağsız

listen to the pronunciation of bağsız
Türkçe - İngilizce
unbound
loose
free
apart
foot loose
off-line
bağ
connection

He has no connection with this affair. - Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.

With your connections, you should be able to find a job for Tom. - Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.

bağ
link

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

The events were closely linked. - Olaylar yakından bağlantılı idi.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

There is a strong bond between the brothers. - Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.

Which is longer, a single bond or a double bond? - Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?

bağ
tie

We were tied to our decision because we signed the contract. - Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.

He demanded that the savage dog be kept tied up. - O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Your daughter is a drug addict. - Kızınız bir uyuşturucu bağımlısı.

Your daughter is a drug addict. - Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

Tom attached the string to the kite. - Tom ipi uçurtmaya bağladı.

He bound the package with a string. - O paketi bir iple bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

I can't tie a very good knot. - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.

Tom taught me how to tie a square knot. - Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.

bağ
{i} cord

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

bağ
chain

The prisoner is in chains. - Tutsak zincirle bağlıydı.

The boat is attached to the anchor by a chain. - Tekne bir zincirle çapaya bağlıdır.

bağ
so
bağ
{i} lace

Mary laced up her boots. - Mary çizmelerini bağladı.

Tom bought new laces for his shoes. - Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.

bağ
contact

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

He comes into contact with all kinds of people. - Her türlü insanla bağlantı kurar.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college. - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

This is like fighting someone with one arm tied behind your back. - Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.

Would you like to exchange links? - Bağlantıları değiştirmek ister misin?

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

Tendons and ligaments are more fragile than you might think. - Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant. - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.

This agreement is binding on all parties. - Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

bağ
whether

Whether you will succeed or not depends on your efforts. - Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.

Whether we go or not depends on the weather. - Gidip gitmeyeceğimiz havaya bağlı.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

We were cut off while talking on the telephone. - Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.

Hold this while I tie my shoes. - Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

Mary tied the horses to the hitching post. - Mary atları bağlama direğine bağladı.

The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart. - At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.

bağ
fasten

Fasten your seat belt. - Emniyet kemerini bağla.

Please fasten your seat belt. - Lütfen emniyet kemerinizi bağlayın.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

On Children's Day, more than 50 bicycles were donated. - Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.

Thank you for the link. - Bağlantı için teşekkürler.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
Türkçe - Türkçe
Bağı bulunmayan
(Osmanlı Dönemi) MUNTALİK
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
bağsız