I don't have any complaints.
- Benim herhangi bir yakınmam yok.
I'm tired of your endless complaints.
- Ben senin bitmeyen yakınmalarından bıktım.
I'm tired of your everlasting grumbles.
- Bitmek bilmeyen yakınmalarından bıktım.
He is apt to say atrocious things and to exaggerate his grievances.
- İğrenç şeyler söylemeye ve yakınmalarını abartmaya eğilimlidir.
Where is the closest train station?
- En yakın tren istasyonu nerede?
My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
He lived in a small town nearby.
- Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
He has nothing to complain about.
- Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
Complaining won't remedy the situation.
- Yakınmak bu durumu çözmeyecek.
Tom and Mary started dating each other quite recently.
- Tom ve Mary çok yakın zamanlarda birbirleriyle çıkmaya başladılar.
It happened quite recently.
- O, oldukça yakın zamanda oldu.
Sami and Layla were having an intimate relationship.
- Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.
Tom was intimate with Mary.
- Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.
We think Tom might be in imminent danger.
- Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.
Only immediate family members attended Tom and Mary's wedding.
- Sadece yakın aile bireyleri Tom ve Mary'nin düğününe katıldı.
Are you in immediate danger?
- Sen yakın tehlike içinde misin?
Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old.
- Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.
This is all very approximate.
- Bunun hepsi çok yakın.
A stranger living nearby is better than a relative living far away.
- Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
Tom is a close relative of mine.
- Tom benim yakın bir akrabam.
We live close to the station.
- Biz istasyona yakın yaşarız.
My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
He has nothing to complain about.
- Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
Sami likes to complain about everything.
- Sami her şey hakkında yakınmaktan hoşlanır.
Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels.
- Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.
I wouldn't permit such familiarity.
- Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.
His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
- Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
The inhabitants of the island are friendly.
- Adanın sakinleri cana yakındır.
My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
- Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
Tom's a loner who shuns close relationships.
- Tom yakın ilişkilerden çekinen yalnız yaşayan biridir.
Tom's uncomfortable with close personal relationships.
- Tom, yakın kişisel ilişkilerden rahatsız.
There will be an energy crisis in the near future.
- Yakın gelecekte bir enerji krizi olacak.
In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
- Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
Tom took a closer look at it.
- Tom, ona daha yakından baktı.
The two countries were moving closer to war.
- İki ülke savaşa yakınlaşıyordu.
When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules.
- Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.
Layla shot Sami at close range.
- Leyla yakın mesafeden Sami'yi vurdu.
Sami was shot at close range.
- Sami yakın mesafeden vuruldu.
The appointed day is close at hand.
- Kararlaştırılmış gün çok yakın.
Our entrance examination was near at hand.
- Giriş sınavımız çok yakındı.
I don't think I've ever heard you complain about anything.
- Senin herhangi bir şey hakkında yakındığını duyduğumu hiç sanmıyorum.
He has nothing to complain about.
- Yakınmak için hiçbir nedeni yok.
It's convenient to live so close to the train station.
- Tren istasyonuna çok yakın yaşamak uygundur.
My house is located in a convenient place - near the train station.
- Evim tren istasyonu yakınında, uygun bir yerde bulunur.
Tom complained that his back hurt.
- Tom sırt ağrısından yakındı.
She complained of a headache.
- O, bir baş ağrısından yakındı.
Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep.
- Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.
The zombie apocalypse is nigh!
- Zombi kıyameti yakın!
We haven't been close in years.
- Yıllardır yakın olmamıştık.
Tom has hardly any close friends.
- Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
Hardly anyone has seen this animal up close.
- Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
They soon became inseparable.
- Onlar yakında ayrılmaz oldular.
The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
- Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
Sami had very close connections to the crimes.
- Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.
Our entrance examination was near at hand.
- Giriş sınavımız çok yakındı.
Christmas is near at hand, isn't it?
- Noel yakın, değil mi?
Tom has been very friendly toward me.
- Tom bana karşı çok cana yakın.
The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle.
- Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.
Tom and Mary have been bosom friends for years.
- Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.
I'm sure he'll be along soon.
- Onun yakında geleceğinden eminim.
The old woman went, and soon returned along with the Princess.
- Yaşlı kadın gitti ve yakında Prenses ile birlikte geri döndü.