Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
Her words were completely meaningless.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
You're exactly right, Tom.
- Tamamen haklısın, Tom.
That's exactly what I expected to happen.
- Bu tamamen olmasını beklediğim şey.
Your work is not altogether satisfactory.
- İşiniz tamamen tatmin edici değil.
Oh? You stopped altogether?
- Oh? Tamamen durdurdun mu?
I checked Tom thoroughly.
- Tom'u tamamen kontrol ettim.
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
Her words were wholly void of meaning.
- Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
The company, wholly owned by NTT, is doing well.
- Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
I assure you Tom will be perfectly safe.
- Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
Tom can understand perfectly well.
- Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
- Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him!
- Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
I only found out about it purely by accident.
- Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.
Our meeting was purely accidental.
- Karşılaşmamız tamamen tesadüfi.
Tom looks totally wiped out.
- Tom tamamen yok olmuş görünüyor.
Tom was totally wasted.
- Tom tamamen heder olmuş.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
The cherry blossoms are in full bloom.
- Kirazlar tamamen çiçek açtılar.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
Tom remained wide awake the whole night.
- Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
It's already 3 a.m., but I'm wide awake and couldn't fall asleep if I tried.
- Saat sabahın üçü fakat ben tamamen uyanığım ve çabalasamda uyuyamadım.
You're exactly right, Tom.
- Tamamen haklısın, Tom.
I am not wholly convinced that you are right.
- Haklı olduğuna tamamen ikna olmadım.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
I just couldn't go through with it.
- Ben sadece onu tamamen bitiremedim.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
She completely cleaned her plate.
- Tabağını tamamen temizledi.
I resolved to break up with her cleanly.
- Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
Tom is trying to pay off all his debts.
- Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.