I'm hesitant to do that.
- Bunu yapmakta kararsızım.
Tom is hesitant to do that.
- Tom bunu yapmak için kararsız.
Layla was extremely unstable.
- Leyla son derece kararsızdı.
I think Tom is unstable.
- Tom'un kararsız olduğunu düşünüyorum.
I used to be indecisive, but now I'm not so sure.
- Kararsızdım ama şimdi o kadar emin değilim.
They're indecisive. They don't know what they want.
- Onlar kararsız. Onlar ne istediklerini bilmiyorlar.
Only seven Senators remained undecided.
- Sadece yedi senatör kararsız kaldı.
I'm still very undecided.
- Ben hâlâ çok kararsızım.
Tom still looks doubtful.
- Tom hala kararsız görünüyor.
Tom is uncertain what he should do.
- Tom ne yapması gerektiği konusunda kararsız.
He seemed vague about what he wanted to do.
- O, yapmak istediği şey hakkında kararsız görünüyordu.
My decision to study abroad surprised my parents.
- Yurtdışında okuma kararım ebeveynlerimi şaşırttı.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
I made a judgment call.
- Kanaate dayalı bir karar verdim.
I made a snap judgment.
- Bir gıyabi karar verdim.
I admire your determination.
- Kararlılığına hayranım.
He was quite decided in his determination.
- O, niyetinde oldukça kararlıydı.
Tom felt great relief after the verdict was read.
- Karar okunduktan sonra Tom büyük bir rahatlama hissetti.
Tomorrow, the verdict for Tom will be announced.
- Yarın Tom için mahkeme kararı açıklanacak.
Tom was unable to decide who he should vote for.
- Tom kime oy vermesi gerektiğine karar veremedi.
Anxious for a quick decision, the chairman called for a vote.
- Hızlı bir karar için endişeli olduğundan, başkan bir oy için çağrıda bulundu.
I don't agree with your conclusions.
- Ben senin kararlarını onaylamıyorum.
Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other.
- Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.
I've decided to write 20 sentences every day on Tatoeba.
- Tatoeba'da her gün 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences.
- Malcom birçok mahkeme kararında onun adını görmekten usandığı için Tom'u öldürdü.
He made a resolve to stop smoking.
- O, sigara içmeyi bırakmak için karar verdi.
They resolved to work harder.
- Daha sıkı çalışmaya karar verdiler.
Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
The sky suddenly began to darken.
- Gökyüzü aniden kararmaya başladı.
Could you dim the lights a little?
- Işıkları biraz karartır mısın?
Tom dimmed the lights.
- Tom ışıkları kararttı.
The resolution was not approved immediately.
- Karar hemen onaylanmadı.
Were the sun to rise in the west, she would not change her resolution.
- Güneş batıdan doğsada, o kararından vazgeçmez.
I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
We're finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
The sky suddenly darkened yesterday afternoon.
- Dün öğleden sonra gökyüzü aniden karardı.
I have absolute confidence in your judgement.
- Senin kararına mutlak güvenim var.
We can rely on his judgement.
- Biz onun kararına güvenebiliriz.
Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
- Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.