Tom Mary'nin bunu yapmak için kararsız olduğunu söyledi.
- Tom said Mary wasn't hesitant to do that.
Tom bunu yapmak için kararsız.
- Tom is hesitant to do that.
Tom biraz tereddütlü görünüyor.
- Tom seems a little hesitant.
Tom onu yapmak için tereddütlü görünüyor.
- Tom seems hesitant to do that.
Tom tereddütle başladı.
- Tom began hesitantly.
Tom tereddütle gülümsedi.
- Tom smiled hesitantly.
I am hesitant to recommend him as a manager because he has a short temper.