Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
Punish the wicked and save the weak.
- Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.
We had a poor harvest because of the lack of water.
- Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
The rice crop is poor this year.
- Pirinç hasatı bu yıl kötü.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
He is such a bad person that everybody dislikes him.
- O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
Tom gave Mary a nasty look.
- Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
Tom speaks French worse than English.
- Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
I've had a lousy day.
- Kötü bir gün geçirdim.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
Tom did poorly on the test.
- Tom testte kötü şekilde yaptı.
I speak French very poorly.
- Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.
Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
- Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Don't cry. There's nothing wrong.
- Ağlama. Kötü bir şey yok.
Our experiment went wrong last week.
- Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
Unfortunately, I have bad news.
- Ne yazık ki kötü haberim var.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
Tom says he has no vices.
- Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.
I have many vices, but fast food isn't one of them.
- Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
Last summer was awful.
- Geçen yaz çok kötüydü.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
He is always complaining of ill treatment.
- O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
- O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.
It was Mary's greatest wish to look just like her Barbie doll. The evil genie interpreted this wish too literally.
- Barbie bebeğine benzemek Mary'nin en büyük dileğiydi. Kötü cin bu dileği çok harfiyen yorumladı.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
He is not ashamed of his misconduct.
- Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
I don’t believe that black cats cause bad luck.
- Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
Black cats are bad luck.
- Siyah kediler kötü şanstır.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
- Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Your English doesn't sound ugly.
- İngilizcen kötü görünmüyor.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
The king abused his power.
- Kral, gücünü kötüye kullandı.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.