Murder is a wicked crime.
- Cinayet kötü bir suçtur.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
He has poor eyesight.
- Onun görme kabiliyeti kötü.
The rice crop is poor this year.
- Pirinç hasatı bu yıl kötü.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
Tom has a nasty cut on his leg.
- Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
My uncle is a lousy driver.
- Amcam kötü bir sürücü.
I'm a lousy fisherman.
- Ben kötü bir balıkçıyım.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
It's ached before, but never as badly as right now.
- Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
The lubrication system was poorly designed.
- Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.
Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
- Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
It got dark, and what was worse, it began to rain.
- Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Ne yazık ki kötü haberim var.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
- Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.
I have vices, but gambling isn't one of them.
- Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.
Last summer was awful.
- Geçen yaz çok kötüydü.
I have a nasty feeling something awful is going to happen.
- Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
You ought not to speak ill of others behind their backs.
- Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
She told me about the evils of stealing.
- O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
The evil spirit was driven away from the house.
- Kötü ruh evden kovuldu.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
I made a bad mistake on the test.
- Testte kötü bir hata yaptım.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
Some people believe that black cats bring bad luck.
- Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
- Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
Tom and Mary had an ugly divorce.
- Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
Your English doesn't sound ugly.
- İngilizcen kötü görünmüyor.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.
I tried to give him some advice, but he just abused me violently.
- Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.