iyileşmek

listen to the pronunciation of iyileşmek
Türkçe - İngilizce
get better

I want to get better at guitar. - Ben gitarda iyileşmek istiyorum.

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

recover

Most of Tom's friends know that he's a recovering alcoholic. - Tom'un arkadaşlarının çoğu onun iyileşmekte olan bir alkolik olduğunu biliyor.

Will it take long to recover? - İyileşmek uzun zaman alacak mı?

come to
improve
pick up
convalesce
get well

You can't rely on medicine alone if you want to get well. - İyileşmek istiyorsan yalnız tıpa güvenemezsin.

If you want to get well, you need to keep taking this medicine. - Eğer iyileşmek istiyorsan bu ilacı almayı sürdürmelisin.

to get better; to improve, to better; to recover, to convalesce, to recuperate, to heal, to mend, to rally
do better
amend
come through
mend
heal up
heal

It takes time to heal from a divorce. - Bir boşanmadan iyileşmek zaman alır.

meliorate
rally
heal over
cicatrize
pull round
come along
pull through
ameliorate
perk oneself up
to recover (from illness)
perk oneself
to get better, improve
rise
look
{f} recuperate
get over an illness
ground
better

Tom has gotten better at playing the clarinet since I last heard him play. - Tom onun çalışını son duyduğumdan beri klarnet çalmada daha da iyileşmektedir.

We have to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

reform
bounce back
get over
get on
thrive
{f} recruit
return to health
be recovered from
iyileşme
(Hukuk) recovery

There is no hope of his recovery. - Onun hiçbir iyileşme umudu yok.

There is little hope of her recovery. - Onun çok az iyileşme umudu vardır.

iyi
decent

Tom can't seem to find a decent job. - Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago. - Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.

iyi
well

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

My mom doesn't speak English very well. - Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.

iyi
{s} good

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

İyileşmek
get better

We have to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

I want to get better at tennis. - Teniste iyileşmek istiyorum.

iyi
fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

I think it will be fine. - Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.

iyi
{s} kind

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

iyi
{s} just

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

Is everything alright here? - Burada her şey iyi mi?

I need someone to hold me and tell me everything will be alright. - Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.

iyi
comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

iyi
OK
iyileşme
recruitment
iyi
decently
iyi
great

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

iyi
{i} B
iyileşme
cure
hasta iyileşmek
be on the mend
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Relations with Canada remained correct and cool. - Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

Hoover was well-known to Americans. - Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

iyi
likely

You know as well as I do that that isn't likely to happen. - Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

iyileşme
(Politika, Siyaset) advance
iyileşme
get well

Tom prayed for Mary to get well. - Tom Mary'nin iyileşmesi için dua etti.

I want my mother to get well soon. - Ben annemin kısa sürede iyileşmesini istiyorum.

iyileşme
heal

The wound is not yet healed. - Yara henüz iyileşmedi.

The wound has not healed yet. - Yara henüz iyileşmedi.

iyi
in good health, well. İ
iyi
right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom did fairly well on the test he took yesterday. - Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

iyi
o.k
iyi
nice

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

iyi
pretty

Tom is pretty good at playing piano by ear. - Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.

Tom knows Mary pretty well. - Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileşme
betterment
iyileşme
recuperation
iyileşme
upturn
iyileşme
melioration
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyileşme
healing

This herbal ointment relieves pain and promotes healing. - Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.

The healing can now begin. - Artık iyileşme başlayabilir.

iyileşme
getting better

Things keep getting better. - İşler iyileşmeye devam ediyor.

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

iyileşme
convalescence
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license. - Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

iyi
okay

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

Everything will be okay. I promise. - Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.

iyi
OK, OK
iyi
agree

This climate doesn't agree with me. - Bu iklim bana iyi gelmiyor.

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

iyi
bonzer
iyi
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileşme
upswing
iyileşme
amelioration
iyileşme
progress, recovery
iyileşme
(yara) cicatrization
iyileşme
improvement, getting better
iyileşme
convalescent

This food is perfect for a convalescent. - Bu yiyecek iyileşme için idealdir.

iyileşme
improvement

He stopped smoking for the improvement of his health. - Sağlığının iyileşmesi için sigara içmeyi bıraktı.

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

iyileşme
recovery, getting well
iyileşme
progress
terleyerek iyileşmek
sweat out
yara iyileşmek
(wound) to heal
Türkçe - Türkçe
İyi duruma gelmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salah bulmak: "İyileşmek için en küçük bir gayret göstermiyorsun."- N. Cumalı
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salâh bulmak
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileşme
İyileşmek işi
İyi
(Hukuk) BONUS
İyileşmek
kapanmak