Tom was standing still.
- Tom hareketsiz duruyordu.
You need to lie still.
- Hareketsiz yatman gerekiyor.
The car stopped completely immobile.
- Araba tamamen hareketsiz durdu.
Tom remained motionless.
- Tom hareketsiz kaldı.
Tom remained motionless on the floor.
- Tom yerde hareketsiz kaldı.
Mt. Asama is now dormant.
- Asama yanardağı şu an hareketsiz.
Sami lived in the outskirts of this sleepy town.
- Sami bu hareketsiz kasabanın dışında yaşıyordu.
The movements of this robot are awkward.
- Bu robotun hareketleri hantaldır.
Your movements were unaccountable.
- Hareketlerin sorumsuzdu.
Our planet, Earth, is always in motion.
- Gezegenimiz, Dünya, her zaman hareket halindedir.
Tom seconded the motion.
- Tom hareketi destekledi.
Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
They were so frightened that they couldn't move an inch.
- O kadar korktular ki bir inç hareket edemediler.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
The people who live in Japan must act according to the Japanese country constitution.
- Japonya'da yaşayan insanlar Japon ülkesi anayasasına göre hareket etmelidir.
The earth travels in an orbit around the sun.
- Dünya güneşin etrafında bir yörüngede hareket eder.
Sound travels very quickly.
- Ses çok hızlı şekilde hareket eder.
This movement had a great impact on the behavior of women.
- Bu hareketin, kadınların davranışları üzerine büyük bir etkisi vardı.
I need a flight that leaves on Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra hareket eden bir uçuşa ihtiyacım var.
My flight will depart in an hour.
- Uçağım bir saat içinde hareket edecek.
Don't behave lightly.
- Düşünmeden hareket etme.
You must be completely still and walk on your tip-toes. The baby is asleep.
- Sen tamamen hareketsiz olmalısın ve parmak uçlarında yürümelisin. Bebek uyuyor.
Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
- İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
Sami had to act to save his life.
- Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
- Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
Her actions are inconsistent with her words.
- Hareketleri ile sözleri tutarsız.
Mario's Pub is where the action is.
- Mario'nun Pub'ı hareketin olduğu yerdir.
Tom doesn't always play by the rules.
- Tom her zaman kurallara göre hareket etmez.
Let's play that by ear.
- Olayların akışına göre hareket edelim.
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
His brave deed earned him respect.
- Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.
The politician stirred up the workers.
- Politikacı işçileri harekete geçirdi.
This is an illegal transaction.
- Bu yasadışı bir harekettir.
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
We often use gestures to convey simple messages.
- Genellikle basit mesajları iletmek için el hareketlerini kullanırız.
She gave me a hand gesture I didn't understand.
- O bana anlamadığım bir el hareketi yaptı.
If we are to be there at six, we will have to start now.
- Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
The day she started for Paris was rainy.
- Onun, Paris'e hareket ettiği gün yağmurlu idi.