rahatlık

listen to the pronunciation of rahatlık
Türkisch - Englisch
ease
comfort

I completed the university course comfortably. - Üniversite sürecini rahatlıkla tamamladım.

I can give you comfort. - Ben size rahatlık verebilirim.

easygoingness, relaxedness
comfort, ease, quiet
boon
peace and quiet, peace
easiness
comfort, ease
leisureliness
cosiness
facility
contentment
content
quiet
easement
accommodation
coziness

There was a large stove that gave lovely warmth and coziness. - Güzel sıcaklık ve rahatlık veren büyük bir soba vardı.

snugness
amenity
comfortableness
lift
latitude
wellbeing
luxurious
rahat
easy

Two women are taking it easy on a bench in the park. - İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.

I'll do whatever I can to make it easy for you. - Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.

rahat
{s} comfortable

Everybody feels comfortable with him. - Herkes onunla birlikte rahat hisseder.

She didn't feel comfortable with my friend. - O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.

rahat
ease

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese. - Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.

rahat
{s} comfy
rahat
comfort

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

I feel more comfortable behind the wheel. - Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.

rahatlık ve huzur diyarı
cockaigne
rahatlık ve huzur diyarı
cockayne
rahat
complacent
rahat
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
rahat
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
rahat
cosy
rahat
cozy

We live in a cozy little house in a side street. - Yan sokaktaki küçük ve rahat bir evde yaşıyoruz.

Your house has a very cozy atmosphere. - Evinin çok rahat bir atmosferi var.

rahat
cushy
rahat
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

maddi rahatlık
prosperity
rahat
fluent
rahat
relieved

Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely. - Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.

John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time. - John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.

rahat
easygo
rahat
cosey
rahat
easy going
rahat
easily

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

This sofa can seat three people easily. - Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.

rahat
easeful
rahat
content
rahat
calm

Fadil took a shower to calm his nerves down. - Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.

They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me. - Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.

rahat
convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

rahat
welfare
rahat
equable
rahat
canny
rahat
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

rahat
unmoved
rahat
free and easy
rahat
unhurried
rahat
unembarassed
rahat
(Konuşma Dili) all right

Just relax. Everything's going to be all right. - Sadece rahatla her şey yoluna girecek.

Don't worry. Everything's going to be all right. - İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

rahat
affable
rahat
homely
rahat
contented
rahat
homelike
rahat
in comfort

My aunt now lives in comfort. - Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.

My uncle now lives in comfort. - Amcam şimdi rahat yaşıyor.

rahat
at ease

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

rahat
peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

rahat
homey
rahat
repose
rahat
peaceful
rahat
at peace
rahat
rakish
rahat
rest

I won't rest until I find out the truth. - Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.

Tom looks relaxed and rested. - Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.

rahat
commodious
rahat
above water
rahat
easygoing
Rahat
loosey-goosey

The actor displayed a loosey–goosey attitude.

allah rahatlık versin
Let God give comfort
rahat
be comfortable
rahat
gemütlich
rahat
snugger
rahat
restful
rahat
unconstrained
rahat
sweet
rahat
At Ease!

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese. - Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.

rahat
snug
rahat
composure
rahat
luxurious
rahat
unembarrassed
rahat
cushioned
rahat
at ease, easy, untroubled
rahat
cavalier
rahat
unconventional
rahat
untroubled
rahat
serene
rahat
undisturbed

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

rahat
facile
rahat
peace and quiet, peace
rahat
comfort, ease
rahat
leisure

During the bubble, people dreamt of a life of leisure. - Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.

rahat
(Hukuk) smooth
rahat
at rest
rahat
comfortable (place, thing)
rahat
snuggery
rahat
unlabored
rahat
free

Sami could move freely around the prison. - Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.

May I use the phone? Please feel free. - Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.

rahat
{s} quiet

Work quietly lest you disturb others. - Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.

Türkisch - Türkisch
Üzüntüsü, sıkıntısı, tedirginliği olmama durumu, rahat
Yorgunluk veya sıkıntı vermeme durumu: "Başkalarının rahatlık saydığı işlerde sıkıldım, sinir kesildim."- N. Cumalı
Yorgunluk veya sıkıntı vermeme durumu
Üzüntüsü, sıkıntısı, tedirginliği olmama durumu, rahat: "Nilgün'ü sükûna kavuşmuş görmenin rahatlığı içindeyim."- R. H. Karay
(Osmanlı Dönemi) SULH
hafiflik
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) El ayası
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
RAHAT
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
Rahat
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
Rahat
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
Rahat
(Osmanlı Dönemi) DIA
Rahat
rahatça
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
rahat
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
rahat
Haydi al torbanı
rahat
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
rahat
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
rahat
Aldırmaz, gamsız
rahat
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
rahat
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
rahat
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
rahatlık
Favoriten