No matter how cold it is outside, the rooms are heated to a comfortable temperature.
- Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun, odalar bir rahatlık sıcaklığına kadar ısıtılır.
I completed the university course comfortably.
- Üniversite sürecini rahatlıkla tamamladım.
There was a large stove that gave lovely warmth and coziness.
- Güzel sıcaklık ve rahatlık veren büyük bir soba vardı.
This easy chair is quite comfortable.
- Bu basit sandalye oldukça rahattır.
Two women are taking it easy on a bench in the park.
- İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
She didn't feel comfortable with my friend.
- O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
She always comforted herself with music when she was lonely.
- O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
Your house has a very cozy atmosphere.
- Evinin çok rahat bir atmosferi var.
He lives in a cozy little house.
- O, rahat küçük bir evde yaşar.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely.
- Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.
I can easily wait till tomorrow.
- Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
She's always very calm and relaxed.
- O her zaman çok sakin ve rahat.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
My aunt now lives in comfort.
- Teyzem şu anda rahat içinde yaşıyor.
I want to live in comfort.
- Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I won't rest until I find out the truth.
- Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
The actor displayed a loosey–goosey attitude.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
May I use the phone? Please feel free.
- Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
Sami could move freely around the prison.
- Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
Work quietly lest you disturb others.
- Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.