The audience applauded the performer.
- Seyirci oyuncuyu alkışladı.
We applauded the performer.
- Biz oyuncuyu alkışladık.
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncuya benziyor muyum?
That song reminds me of a famous movie actor.
- O şarkı bana ünlü bir sinema oyuncusunu hatırlatır.
We regard him as the best player on the team.
- Biz, ona takımın en iyi oyuncusu gözüyle bakıyoruz.
He is better than any other player in the team.
- O, takımdaki herhangi bir oyuncudan daha iyidir.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
- Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
All the players stood there with their arms folded.
- Tüm oyuncular kolları bağlanmış olarak orada durdular.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Soccer is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Your substitute has already been picked out.
- Sizin yedek oyuncunuz zaten seçildi.
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The actress looks younger than she really is.
- Kadın oyuncu, olduğundan daha genç gözüküyor.
She won an Oscar nomination for best supporting actress.
- O, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar adaylığını kazandı.
The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
Has the performance started yet?
- Oyun henüz başladı mı?
Not everyone thought she was a great actress.
- Herkes onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyordu.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
She would often play tricks on me.
- Sık sık bana oyunlar oynardı.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
Tom got an acting job in Hollywood.
- Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.
I am playing a browser game.
- Bilgisayar oyunu oynuyorum.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
Tom is a very good batter.
- Tom çok iyi bir topa vuran oyuncu.
The umpire called the batter out.
- Hakem topa vuran oyuncuya seslendi.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
You're a very good bowler.
- Sen çok iyi bir top atan oyuncusun.
Tom is a very good bowler.
- Tom çok iyi bir top atan oyuncudur.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays.
- Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.
I'll show you how this game is played.
- Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncu gibi görünüyor muyum?
Tom won the Oscar for Best Supporting Actor.
- Tom en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oskar kazandı.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.