oyuncu

listen to the pronunciation of oyuncu
Türkisch - Englisch
performer

That man is a famous cabaret performer. - O adam ünlü bir kabare oyuncusu.

We applauded the performer. - Biz oyuncuyu alkışladık.

actor

Charlie Chaplin is an actor. - Charlie Chaplin bir oyuncudur.

Do I look like an actor? - Bir erkek oyuncuya benziyor muyum?

player

I hear that you are a good tennis player. - Ben, iyi bir tenis oyuncusu olduğunu duyuyorum.

He is better than any other player in the team. - O, takımdaki herhangi bir oyuncudan daha iyidir.

playful

They were so playful. - Onlar çok oyuncuydular.

Ferrets are playful and curious. - Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.

tricky
(Politika, Siyaset) agent
trickier
(Bilgisayar) players

The top eight players survived the ninth day of the tournament. - Zirvedeki sekiz oyuncu turnuvanın dokuzuncu gününe kadar dayandı.

The coach called off the game because many of the players were down with the flu. - Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.

gamester
(Argo) cut-up
(Argo) tricker
practical joker
(Argo) prankster
sportive
gambler
playful, frolicsome
actor; actress
player (of a game)
frisky
player; (erkek) actor; (kadın) actress; trickster; playful, frisky, frolicsome; tricky
tricky, deceitful
Thespian
trickster
play actor
tricksy
prankish
hoaxer
skittish
scorer
(Spor) gamer

Mary considered herself a gamer. - Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.

I wanna marry a gamer girl. - Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.

trouper
kitten
oyun
{i} game

If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console. - Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

yedek oyuncu
substitute

Your substitute has already been picked out. - Sizin yedek oyuncunuz zaten seçildi.

oyun
play

Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played. - Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.

The playground is divided into three areas by white lines. - Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.

oyuncu grubu
troupe
oyuncu kadrosu
casting
oyuncu seçmek
casting
oyuncu denetimleri
(Bilgisayar) player controls
oyuncu değiştirme
(Spor) player substitution
oyuncu değiştirme arası
(Spor) substitution interruption
oyuncu değiştirme bölgesi
(Spor) substitution zone
oyuncu değiştirme isteği
(Spor) request of substitution
oyuncu olmak
go on the stage
oyuncu sayısını seç
(Bilgisayar) select players
oyuncu seçimi
casting
oyunu yöneten oyuncu
quarterback
kadın oyuncu
actress

Tom fell in love with a young actress. - Tom genç bir kadın oyuncuya aşık oldu.

You'll never be an actress. - Asla bir kadın oyuncu olmayacaksın.

oyun
performance

Would you like to see a live performance of a play with me Saturday? - Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?

Has the performance started yet? - Oyun henüz başladı mı?

oyun
{i} act

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

Not everyone thought she was a great actress. - Herkes onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyordu.

oyun
hoax

I believe it's all a hoax. - Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.

oyun
stage play
oyun
trick

It is no use trying to play a trick on me. - Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.

Jack played a dirty trick on me. - Jack bana kirli bir oyun oynadı.

oyun
acting

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

Tom got an acting job in Hollywood. - Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.

oyun
canard
oyun
{i} playing

I am playing a browser game. - Bilgisayar oyunu oynuyorum.

Just then, the workers in the park brought over some small playing cards. - Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.

topa vuran oyuncu
batter

Tom is a very good batter. - Tom çok iyi bir topa vuran oyuncu.

If our last batter had not hit a home run, team would have lost the game. - Eğer bizim son topa vuran oyuncumuz tur vuruşu yapmasaydı, takım oyunu kaybederdi.

acemi oyuncu
(Spor) rabbit
bayan oyuncu
(Muzik) actress
futbol açık (oyuncu)
winger
kolayca geçilen oyuncu
(Spor) turkey
konuk oyuncu
(Tiyatro) guest actor
konuk oyuncu
(Tiyatro) guest actress
oyun
pretense
oyun
piece

Climbing that mountain was a piece of cake. - O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.

oyun
representment
oyun
wiles
oyun
jeu (fr)
oyun
presentation
oyun
intrigue
oyun
dalliances
oyun
sham
spor yedek oyuncu
reserve
top atan oyuncu
bowler

You're a very good bowler. - Sen çok iyi bir top atan oyuncusun.

Tom is a very good bowler. - Tom çok iyi bir top atan oyuncudur.

topu atan oyuncu
(Spor) pitcher
yedek oyuncu
doublure
yedek oyuncu
reserve
oyun
spectacle
oyun
representation
oyun
sell

That toy is selling like hot cakes. - O oyuncak çok satılıyor.

The toy seller was very friendly. - Oyuncak satıcısı çok samimiydi.

oyun
prank

Stop playing pranks on me! - Bana oyun oynamayı kes!

oyun
ruse
oyun
artifice
oyun
show

He showed me the manuscript of his new play. - O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.

I'll show you how this game is played. - Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.

oyun
dodge
oyuncular
cast
Oyun
gameplay
oyun
playgrounds
oyun
gamers
oyun
diversion
yedek oyuncu
Substitude player
OYUN
(Askeri) gaming
acemi oyuncu
ham
atış yapan oyuncu
striker
baş kadın oyuncu
prima donna
baş kadın oyuncu
leading opera singer; premiere
başrolü paylaşan oyuncu
co-star
bek oyuncu
fullback
büyük oyuncu
plunger
defans arkası oyuncu
sweeper
en iyi oyuncu
powerhouse
en kötü oyuncu
booby
erkek oyuncu
actor

Do I look like an actor? - Bir erkek oyuncu gibi görünüyor muyum?

Tom won the Oscar for Best Supporting Actor. - Tom en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oskar kazandı.

fasulyeden oyuncu
makeweight
gol atan oyuncu
executioner
hayali oyuncu
(iskambil) dummy
oyuncu
tackle
kötü oyuncu
(golf vb.) rabbit
maskeli oyuncu
mummer
oyun
device
oyun
wheeze
oyun
sport
oyun
presentment
oyun
dance, folk dance
oyun
play, theatrical presentation
oyun
dance

He knows many folk dances. - O birçok halk oyunu biliyor.

oyun
trick, ruse
oyun
frolic
oyun
game; play, performance; drama; dance; trick, ruse, game, hoax, prank
oyun
wrestling a movement designed to throw one's opponent off guard
oyun
gull
oyun
stratsgem
oyun
pelota
oyun
rounders
oyun
chouse
oyun
double

I enjoy playing doubles with Tom. - Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.

oyun
gouge
oyun
flimflam
oyun
ludo
oyun
practice

Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place. - Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.

oyun
cheat
oyun
gambol
oyun
stratagem
oyun
dalliance
saf dışı (oyuncu/asker)
out of action
serbest oyuncu
freeman
sert vuran oyuncu
slugger
servis atan oyuncu
server
takıma alınmayan oyuncu
scrub
topa vuran oyuncu
batsman
turneye çıkan oyuncu
barnstormer
yardımcı başrol oyuncu
supporting actor
yardımcı oyuncu
support
yardımcı oyuncu
understudy
yedek oyuncu
substitute, substitute player, reserve
yedek oyuncu
1. theat. understudy. 2. sports substitute player
yedek oyuncu klubesi
bull pen
Türkisch - Türkisch
Herhangi bir oyunda oynayan kimse
Herhangi bir oyunda oynayan kimse: "Oyuncuları meydana çağırıyor ve düdüğümü çalıyorum."- P. Safa
Çok oyun yapan, oyundan oyuna geçen kimse
Oyunu seven
Sahne, perde veya bir gösteride rol alan sanatçı, aktör, aktris: "Hiç kibar sınıfından, asilzade bir gencin oyuncu olduğunu gördünüz mü?"- P. Safa
Düzenci, hileci. Çok oyun yapan, oyundan oyuna geçen (kimse)
Düzenci, hileci
Sahne, perde veya bir gösteride rol alan sanatçı, aktör, aktris
(Osmanlı Dönemi) LAHÎ
(Osmanlı Dönemi) LU'BE
Oyun
(Osmanlı Dönemi) DÜABE
Oyun
baziçe
Oyun
(Osmanlı Dönemi) LAG
Oyun
lub
Oyun
(Osmanlı Dönemi) DEYDENUN
Oyun
(Osmanlı Dönemi) ŞEMA'
eksen oyuncu
Oyun kurucu
oyun
Şaşkınlık uyandırıcı hüner
oyun
Teniste taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
oyun
Hasmını yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
oyun
Kumar
oyun
Taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
oyun
Hile, düzen, desise, entrika
oyun
Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi
oyun
Sahne veya mikrofonda oynamak için hazırlanmış eser, temsil, piyes
oyun
Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
oyun
Hile, düzen, desise, entrika: "Atatürk hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildir."- H. Taner
oyun
Eski Türkler'de şaman, baksı, kam, ozan gibi adlar verilen büyücü-şairler için kullanılan bir başka sözcük
oyun
Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence
oyun
Kumar: "Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar."- P. Safa. Şaşkınlık uyandırıcı hüner
oyun
Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma
oyun
Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü: "Büyük annem yeni dansları eski kabakçı Arapların oyunu kadar bile güzel bulmuyor."- H. E. Adıvar
oyun
Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü
oyun
Oğuz Atay'ın yarattığı, yazınsal karakterlerin genel davranış biçimi
yardımcı oyuncu
Yedek oyuncu
yedek oyuncu
Oyunculardan birinin herhangi bir sebeple takımdan çıkması gerektiğinde onun yerine oynayacak oyuncu
oyuncu
Favoriten