We have a surplus of food.
- Bizim yiyecek fazlalığımız var.
I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It is not rare at all to live over ninety years.
- Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir.
Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
- Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Tom has far more experience than Mary.
- Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
The government's expenditures are a bit excessive.
- Hükümetin harcamaları biraz fazladır.
Tom complained about the excessive noise.
- Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.
You have to risk big in order to win big.
- Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
I used to hang out with Tom a lot, but these days he's not around much.
- Eskiden Tom'la çok takılırdım, fakat o bu günlerde çok fazla buralarda değil.
We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year.
- Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
Don't go above five rubles.
- Beş rubleden fazla ödeme yapmayınız.
We have plenty of time.
- Çok fazla zamanımız var.
I've got plenty more.
- Çok daha fazlasına sahibim.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
Fatigue is the natural result of overwork.
- Yorgunluk fazla çalışmanın doğal sonucudur.
John was tired from working overtime.
- John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
- Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
I had to work overtime yesterday.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
I have to work overtime tonight.
- Bu gece fazla mesai yapmak zorundayım.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
I'm known for oversleeping.
- Ben fazla uyumakla bilinirim.
You had better be careful not to overeat.
- Fazla yemek yememek için dikkatli olsan iyi olur.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more.
- Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.