John is more intelligent than Bill.
- John Bill'den daha zeki.
I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer?
- Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.
Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
A bird in hand is safer than one overhead.
- Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.
Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.
Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
- Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
In comparison to him, I am still older.
- Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
- Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Tom is better at science than anyone else in his class.
- Tom Fen dersinde kendi sınıfındaki herkesten daha iyidir.
He is richer than anyone else in this town is.
- O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.
I can't go any further.
- Ben daha ileriye gidemem.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
There is less time than I thought.
- Sandığımdan daha az zaman var.
When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
- Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
Try doing it once more.
- Onu bir kez daha yapmayı dene.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated.
- 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
Might I suggest that we start the meeting an hour earlier?
- Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?
He appeared thinner every day.
- O her gün daha ince görünüyordu.
My new phone is thinner than my old phone.
- Yeni telefonum eskisinden daha ince.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
Afterwards, he assumed a new identity.
- Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
Let me call you back later, OK?
- Seni daha sonra tekrar arayayım,tamam mı?
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
There is no telling what will happen next.
- Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
What he did next was quite a surprise to me.
- Onun daha sonra yaptığı benim için oldukça sürprizdi.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
I'll tell him so then.
- Ben ona daha sonra söylerim.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
Ken is older than Seiko.
- Ken Seiko'dan daha yaşlı.
Tom's bicycle is much newer than mine.
- Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.
Tom has a newer car than I do.
- Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
She is rather an idealist.
- O daha doğrusu bir idealist.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
I love you more than him.
- Seni ondan daha çok seviyorum.
Tom will need to go further.
- Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Which is older, this book or that one?
- Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
Which book is older, this one or that one?
- Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
He may wait no longer.
- Daha fazla bekleyemeyebilir.
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
I had no more than 1,000 yen.
- 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
I couldn't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamadım.
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
Young people adapt themselves to something sooner than old people.
- Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
If only she were to help, the job would be finished sooner.
- Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
I don't like pizza any more than I like spaghetti.
- Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.
I don't think any more students want to come.
- Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.
Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
- Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality.
- Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.
I like coffee better than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
I like coffee better.
- Ben kahveyi daha çok severim.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
I doubt that Tom knew that Mary was already married.
- Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.
Tom has already made up his mind.
- Tom daha önce karar verdi.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
Have you ever visited Kyoto before?
- Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?
I can't remember of the subsequent events.
- Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.
After that he began to enjoy life again and gradually recovered.
- Daha sonra hayattan yeniden zevk almaya başladı ve gitgide iyileşti.
You speak first; I will speak after.
- Önce sen konuş, ben daha sonra konuşacağım.
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
Afterwards, he assumed a new identity.
- Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
Tom speaks French worse than English.
- Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road.
- Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
I'll let you know all about it later on.
- Onun hakkında her şeyi daha sonra sana bildireceğim.
I will explain the situation to you later on.
- Durumu daha sonra size açıklayacağım.
My hens laid fewer eggs last year.
- Benim tavuklar geçen yıl daha az yumurtladı.
The doctor told me to eat fewer high-calorie snacks.
- Doktor bana daha az yüksek kalorili atıştırmalıklar yememi söyledi.
With some books, the more I read them, the less I understand them.
- Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.
I just can't stand this hot weather anymore.
- Bu sıcak havaya daha fazla katlanamıyorum.
Don't look at it anymore, please!
- Daha fazla bakma, lütfen!
Some people think eating at home is better for you than eating out.
- Bazı insanlar senin için evde yemenin dışarıda yemekten daha iyi olduğunu düşünüyor.
Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this?
- Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister?
It's always cheaper in the end to buy the best.
- Sonunda en iyisini satın almak her zaman daha ucuzdur.
I think skateboards are usually cheaper than rollerblades.
- Kaykayların genellikle tekerlekli patenlerden daha ucuz olduklarını düşünüyorum.
The storm became even more violent.
- Fırtına daha da şiddetlendi.
His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.
- Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.
He is superior to her in math.
- Matematikte ondan daha iyi.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
Our school is further away than the station.
- Okulumuz istasyondan daha uzaktır.
It's just a little further.
- O sadece biraz daha uzak.
I am a writer rather than a teacher.
- Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
I'd much rather be at home.
- Ben daha çok evde olmayı tercih ederim.
Rather than cry, you should take action!
- Ağlamaktan daha çok aksiyon almalısın.
Tom is in worse trouble than I thought.
- Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
He knows little of mathematics, still less of chemistry.
- O biraz matematik, daha az kimya bilir.
His follow-up album was less of a success than his first one.
- Onun sonraki albümü ilk albümünden daha az başarılıydı.
Had you come a little earlier, you could have met her.
- Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.
Sorry I haven't replied to your letter earlier.
- Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.
You're to have no further contact with Tom.
- Tom'la daha fazla iletişim kurmayacaksın.
No further discussion is necessary.
- Daha fazla tartışma gereksiz.
Of two evils, choose the lesser.
- İki kötülükten daha az olanını seç.
Let's find out more about him.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.
I should've worked out more.
- Daha çok antrenman yapmalıydım.