ayırt

listen to the pronunciation of ayırt
Türkçe - İngilizce
characteristic
property, characteristic (of a material or an object)
distinguishing, distinction
{f} booking
{f} booked

Have you already booked our seats on a plane? - Uçakta önceden yerlerinizi ayırttınız mı?

We booked seats for the play. - Biz oyun için koltukları ayırttık.

distinguished from
ayırt etmek
distinguish

Reality and fantasy are hard to distinguish. - Gerçek ve hayali ayırt etmek zordur.

The twins look so much alike it's next to impossible to distinguish one from the other. - İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.

ayırt etme
discrimination
ayırt etmek
differentiate
ayırt etmek
pick out
ayırt edemeyen kimse
patient
ayırt ederek
distinctly
ayırt etmek
individuate
ayırt edici özellik
characteristic
ayırt edici özellik
feature
ayırt edici özellik
(Askeri) distinction
ayırt edici özellik
distinctive
ayırt edici özellik
distinctiveness
ayırt edici
Distinguishing
ayırt edilemez
indistinguishable
ayırt edebilen
discriminatory
ayırt edebilen
discriminative
ayırt edememe
indiscrimination
ayırt edememek
confuse
ayırt edemeyen
indiscriminate
ayırt edici
distinctive
ayırt edici işaret
distinguishing mark
ayırt edici özellik olmak
characterize
ayırt edilebilir
distinguishable
ayırt edilebilir
recognizable

It's barely recognizable. - Bu zar zor ayırt edilebilir.

ayırt edilebilir
definable
ayırt edilemeyen
undistinguished
ayırt edilemez
indistinctive
ayırt edilemez
indiscernible
ayırt edilemez bir şekilde
indistinguishably
ayırt edilemezlik
indistinctness
ayırt edilmek
to be distinguished (from)
ayırt edilmemiş
undifferentiated
ayırt edilmemiş
undiscerned
ayırt etme
distinction
ayırt etme
differentiation
ayırt etmek
a) to distinguish, to discern, to differentiate b) to spot, to recognize
ayırt etmek
descry
ayırt etmek
tell apart
ayırt etmek
spot
ayırt etmek
know
ayırt etmek
to distinguish, discriminate (from)
ayırt etmek
recognize
ayırt etmek
contradistinguish
ayırt etmek
tell the difference
ayırt etmek
contradistinguish from
ayırt etmek
discriminate
ayırt etmek
separate
ayırt etmek
tell

It's difficult to tell an original from a fake. - Bir orijinali sahteden ayırt etmek zordur.

It is sometimes hard to tell right from wrong. - Bazen doğruyu yanlıştan ayırt etmek zordur.

ayır
break into
ayırt etmek
sever
ayırt etmek
select
ayırt etmek
choose
Ayır
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

ayır
make disconnected
ayır
make disjoint
ayır
{f} resolving
ayır
{f} segregated
ayır
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

ayır
{f} separate

You can't separate language from culture. - Dili kültürden ayıramazsınız.

What separates Guangdong from Guangxi? - Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?

ayır
{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
{f} part

After ten years as business partners, they decided to part ways. - İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.

I will love you for better for worse till death us do part. - Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.

ayır
detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

ayır
spaced at
ayır
{f} isolated
ayır
{f} reserved

We ought to have phoned ahead and reserved a table. - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.

I reserved my hotel room three weeks in advance. - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.

ayır
cut into
ayır
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

ayır
sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

ayır
disconnect

Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable. - Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
isolate
ayır
separate into
ayır
{f} spaced
ayır
{f} reserve

It's faster to reserve a taxi. - Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.

I'd like to reserve a table for two. - İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

ayır
discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

ayır
sever from
ayır
demarcate
ayır
{f} abstract
ayır
{f} allocated
ayır
{f} parted
ayır
{f} parting
ayır
{f} spare

Since there wasn't much time to spare, she took a taxi. - Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.

Is there any room to spare in your car? - Arabanızda ayıracak yer var mı?

ayır
disjoin
ayır
{f} separating

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

ayır
{f} separated

Tom separated the items into three piles. - Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

ayır
{f} discriminating
ayır
{f} detached
ayır
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
{f} abstracted
ayır
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

ayır
{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

ayır
break down into
ayır
segregate
ayır
set apart
ayır
allocate to
ayırt etmek
tell people apart
Ayırt etmek
discern
ayırt edici
discriminators
ayırt etmek
to differentiate
ayırt etmek
to pick out
alarm ayırt ediciliği
(Askeri) alarm discrimination
ayır
uncouple
ayır
unstuck
ayır
allocateto
ayır
sunder
ayır
unstick
ayır
differentiated
ayır
disengage
ayır
disengaged
ayır
seclude
ayır
secluded
ayır
unsphere
ayır
setapart
ayır
separateinto
ayır
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

ayır
splitinto
ayır
disarticulate
ayır
disjoined
ayır
zoning
ayır
distinguished

The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other. - Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

The original and the copy are easily distinguished. - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

ayırt edici
(Nükleer Bilimler) integral discriminator
ayırt etmek
secern
hecelerini ayırt etmemek
slur over
iyi ile kötüyü ayırt edebilme
moral faculty
temas ayırt etme
(Pisikoloji, Ruhbilim) tactile discrimination
tepki ayırt etme
(Pisikoloji, Ruhbilim) response discrimination
ayırt