ayır

listen to the pronunciation of ayır
Türkçe - İngilizce
break into
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

make disconnected
make disjoint
{f} resolving
{f} segregated
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

{f} separate

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

You can't separate language from culture. - Dili kültürden ayıramazsınız.

{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

{f} part

After ten years as business partners, they decided to part ways. - İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.

I will love you for better for worse till death us do part. - Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.

detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

spaced at
{f} isolated
{f} reserved

We ought to have phoned ahead and reserved a table. - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.

I reserved my hotel room three weeks in advance. - Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.

cut into
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

disconnect

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

isolate
separate into
{f} spaced
{f} reserve

I'd like to reserve a seat on this train. - Bu trende yer ayırtmak istiyorum.

I'd like to reserve a table for two. - İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

sever from
demarcate
{f} abstract
{f} allocated
{f} parted
{f} parting
{f} spare

Tom has time to spare. - Tom'un ayıracak zamanı vardı.

Is there any room to spare in your car? - Arabanızda ayıracak yer var mı?

disjoin
{f} separating

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

{f} separated

The mother separated the fighting children. - Anne dövüşen çocukları ayırdı.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

{f} discriminating
{f} detached
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

{f} abstracted
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

break down into
segregate
set apart
allocate to
uncouple
unstuck
allocateto
sunder
unstick
differentiated
disengage
disengaged
seclude
secluded
unsphere
setapart
separateinto
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

splitinto
disarticulate
disjoined
zoning
distinguished

The original and the copy are easily distinguished. - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.

kaynak ayır
(Bilgisayar) reserve resources
çek-ayır
pull-apart
çek-ayır havza
(Coğrafya) pull-apart basin
ayır