ayırt

listen to the pronunciation of ayırt
Türkisch - Englisch
characteristic
property, characteristic (of a material or an object)
distinguishing, distinction
{f} booking
{f} booked

Tom booked everything: it will be a wonderful party. - Tom her şeyi ayırttı: harika bir parti olacak.

Have you already booked our seats on a plane? - Uçakta önceden yerlerinizi ayırttınız mı?

distinguished from
ayırt etmek
distinguish

You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad. - İyi kahveyi kötü kahveden ayırt etmek için dilini eğitmelisin.

Reality and fantasy are hard to distinguish. - Gerçek ve hayali ayırt etmek zordur.

ayırt etme
discrimination
ayırt etmek
differentiate
ayırt etmek
pick out
ayırt edemeyen kimse
patient
ayırt ederek
distinctly
ayırt etmek
individuate
ayırt edici özellik
characteristic
ayırt edici özellik
feature
ayırt edici özellik
(Askeri) distinction
ayırt edici özellik
distinctive
ayırt edici özellik
distinctiveness
ayırt edici
Distinguishing
ayırt edilemez
indistinguishable
ayırt edebilen
discriminatory
ayırt edebilen
discriminative
ayırt edememe
indiscrimination
ayırt edememek
confuse
ayırt edemeyen
indiscriminate
ayırt edici
distinctive
ayırt edici işaret
distinguishing mark
ayırt edici özellik olmak
characterize
ayırt edilebilir
distinguishable
ayırt edilebilir
recognizable

It's barely recognizable. - Bu zar zor ayırt edilebilir.

ayırt edilebilir
definable
ayırt edilemeyen
undistinguished
ayırt edilemez
indistinctive
ayırt edilemez
indiscernible
ayırt edilemez bir şekilde
indistinguishably
ayırt edilemezlik
indistinctness
ayırt edilmek
to be distinguished (from)
ayırt edilmemiş
undifferentiated
ayırt edilmemiş
undiscerned
ayırt etme
distinction
ayırt etme
differentiation
ayırt etmek
a) to distinguish, to discern, to differentiate b) to spot, to recognize
ayırt etmek
descry
ayırt etmek
tell apart
ayırt etmek
spot
ayırt etmek
know
ayırt etmek
to distinguish, discriminate (from)
ayırt etmek
recognize
ayırt etmek
contradistinguish
ayırt etmek
tell the difference
ayırt etmek
contradistinguish from
ayırt etmek
discriminate
ayırt etmek
separate
ayırt etmek
tell

It's impossible to tell the Jackson twins apart. - Jackson'ın ikizlerini ayırt etmek imkansız.

The twins were so alike that it was difficult to tell them apart. - İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.

ayır
break into
ayırt etmek
sever
ayırt etmek
select
ayırt etmek
choose
Ayır
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

ayır
make disconnected
ayır
make disjoint
ayır
{f} resolving
ayır
{f} segregated
ayır
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

ayır
{f} separate

What separates Guangdong from Guangxi? - Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

ayır
{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
{f} part

Tom budgeted three hundred dollars for the party. - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

ayır
detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

ayır
spaced at
ayır
{f} isolated
ayır
{f} reserved

We should have phoned ahead and reserved a table. - Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.

We ought to have phoned ahead and reserved a table. - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.

ayır
cut into
ayır
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

ayır
sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

ayır
disconnect

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable. - Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.

ayır
isolate
ayır
separate into
ayır
{f} spaced
ayır
{f} reserve

I'd like to reserve a seat on this train. - Bu trende yer ayırtmak istiyorum.

I'd like to reserve a table for two. - İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

ayır
discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

ayır
sever from
ayır
demarcate
ayır
{f} abstract
ayır
{f} allocated
ayır
{f} parted
ayır
{f} parting
ayır
{f} spare

Do you have much time to spare? - Ayıracak çok zamanın var mı?

Tom has time to spare. - Tom'un ayıracak zamanı vardı.

ayır
disjoin
ayır
{f} separating

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

ayır
{f} separated

Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma. - Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

ayır
{f} discriminating
ayır
{f} detached
ayır
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
{f} abstracted
ayır
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

ayır
{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

ayır
break down into
ayır
segregate
ayır
set apart
ayır
allocate to
ayırt etmek
tell people apart
Ayırt etmek
discern
ayırt edici
discriminators
ayırt etmek
to differentiate
ayırt etmek
to pick out
alarm ayırt ediciliği
(Askeri) alarm discrimination
ayır
uncouple
ayır
unstuck
ayır
allocateto
ayır
sunder
ayır
unstick
ayır
differentiated
ayır
disengage
ayır
disengaged
ayır
seclude
ayır
secluded
ayır
unsphere
ayır
setapart
ayır
separateinto
ayır
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

ayır
splitinto
ayır
disarticulate
ayır
disjoined
ayır
zoning
ayır
distinguished

These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

ayırt edici
(Nükleer Bilimler) integral discriminator
ayırt etmek
secern
hecelerini ayırt etmemek
slur over
iyi ile kötüyü ayırt edebilme
moral faculty
temas ayırt etme
(Pisikoloji, Ruhbilim) tactile discrimination
tepki ayırt etme
(Pisikoloji, Ruhbilim) response discrimination
ayırt
Favoriten