My friend studies Korean.
- Arkadaşım Korece çalışıyor.
Spongebob and Patrick are friends.
- Süngerbob ve Patrick arkadaştır.
If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
- Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
I feel your pain, buddy.
- Acını hissediyorum, arkadaş.
They want to choose their mates by their own will.
- Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.
Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
- Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
- Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
Tom drinks beer with his buddies at the local bar every weekend.
- Her hafta sonu Tom arkadaşlarıyla bir yerel barda bira içer.
She has a few pen pals.
- Onun birkaç mektup arkadaşı var.
Jiro communicates with his pen pal in Australia.
- Jiro Avustralya'daki mektup arkadaşı ile haberleşiyor.
My companions were watching me in silence and, unlike other times when my wonder had made them laugh, they remained serious.
- Arkadaşlarım beni sessizce izliyorlardı ve, benim şaşkınlığımın onları güldürdüğü diğer zamanların aksine , onlar ciddi kaldılar.
Ondoy and his companion go downtown.
- Ondoy ve arkadaşı kent merkezine gidiyorlar.
The young man bade farewell to his comrades and relatives.
- Genç adam arkadaşlarını ve akrabalarını uğurladı.
He was angered by the murder of their comrades.
- O, arkadaşlarının cinayetiyle kızdırıldı.
The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
He was a good fellow at heart.
- Kallben iyi bir arkadaştır.
I don't associate with people like Tom.
- Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
We had a great evening yesterday with my brothers and my friends, and the barbecue was very good, too.
- Dün kardeşlerim ve arkadaşlarım beraber süper bir akşam geçirdik ve mangal da çok iyidi.
He's a friend of my brother's.
- O, erkek kardeşimin bir arkadaşıdır.
He's a smart little feller.
- O zeki küçük bir arkadaştır.
You're a mighty good feller.
- Sen güçlü iyi bir arkadaşsın.
My parents are familiar with her friend.
- Ebeveynlerim onun arkadaşını tanıyorlar.
We're intimate friends.
- Biz samimi arkadaşlarız.
I just came along to keep Tom company.
- Sadece Tom'a arkadaşlık etmek için geldim.
A person is known by the company he keeps.
- Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
I have a date tonight with an old girlfriend.
- Bu gece eski bir kız arkadaşımla bir buluşmam var.
My boyfriend and I had sex on the first date.
- Erkek arkadaşım ve ben ilk buluşmamızda seks yaptık.
I pardoned my friend for his poor manners.
- Kötü davranışları için arkadaşımı affettim.
I'd like you to be my partner.
- Benim arkadaşım olmanı istiyorum.
Tom doesn't have a partner.
- Tom'un bir hayat arkadaşı yok.
Go and speak to my colleague.
- Git ve iş arkadaşımla konuş.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
- Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
Mac is my friend. He likes dogs very much.
- Mac, benim arkadaşım. O, köpekleri çok sever.
Macedonia and Bulgaria are not friends.
- Macedonya ve Bulgaristan arkadaş değildir.
He is extremely friendly.
- Son derece arkadaş canlısıdır.
All the students in my class are friendly.
- Sınıfımdaki bütün öğrenciler arkadaş canlısı.
It is interesting to make friends with a foreigner.
- Bir yabancı ile arkadaş olmak ilginçtir.
I want to make friends with Nancy.
- Nancy ile arkadaş olmak istiyorum.
I want to make friends with your sister.
- Kız kardeşinle arkadaş olmak istiyorum.
A party is a good place to make friends with other people.
- Parti başka insanlarla arkadaş olmak için elverişli bir yerdir.
Children always find a reason to become friends.
- Çocuklar her zaman arkadaş olmak için bir neden bulur.
I don't want to be friends with you.
- Seninle arkadaş olmak istemiyorum.
Tom just wants to be friends with you.
- Tom sadece sizinle arkadaş olmak istiyor.
His sister and I will be good friends.
- Onun kız kardeşi ile ben iyi arkadaşlar olacağız.
I spent the whole afternoon chatting with friends.
- Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.
Give my regards to your folks.
- Arkadaşlarına selamlarımı söyle.
That's all for now, folks.
- Şimdilik bu kadar, arkadaşlar.
I want to make friends with your sister.
- Kız kardeşinle arkadaş olmak istiyorum.
Tom wants to be friends with Mary.
- Tom Mary ile arkadaş olmak istiyor.
Tom and Mary were close friends.
- Tom ve Mary yakın arkadaşlardı.
Tom and Mary are close friends.
- Tom ve Mary yakın arkadaşlar.
I want to make friends with your sister.
- Kız kardeşinle arkadaş olmak istiyorum.
Tom just wants to be friends with you.
- Tom sadece sizinle arkadaş olmak istiyor.
He was the kind of kid who was always showing off to his classmates.
- Her zaman sınıf arkadaşlarına gösteriş yapan türde bir çocuktu.
When I was a kid, my classmates and I would all take marbles to school to play with. These days, most kids have got smartphones and iPods.
- Çocukluğumda sınıf arkadaşlarım ve ben oynamak için bütün bilyeleri okula götürürdük. Bu günlerde çoğu çocuğun akıllı telefonları ve iPod'ları var.
His girlfriend is Japanese.
- Onun kız arkadaşı Japon.
How can you be sure your girlfriend isn't faking her orgasms?
- Kız arkadaşının orgazm takliti yapmadığından nasıl emin olabilirsin?
He proposed to his girl friend with a ring he had stolen from a local jewelry.
- O yerel bir kuyumcudan çaldığı bir yüzükle kız arkadaşına evlenme teklif etti.
Cats are social animals.
- Kediler arkadaş canlısı hayvanlardır.
Tom sat at the bar drinking with his buddies.
- Tom arkadaşlarıyla içki içerken barda oturdu.
Tom drinks beer with his buddies at the local bar every weekend.
- Her hafta sonu Tom arkadaşlarıyla bir yerel barda bira içer.
All the doctors say that I shouldn't drink coffee, but, despite that, I do have a bit now and then when I'm in good company.
- Bütün doktorlar kahve içmemem gerektiğini söylüyorlar ama buna rağmen, sevdiğim arkadaşlarımla beraberken ara sıra birazcık içiyorum.
I really enjoy your company.
- Gerçekten senin arkadaşlarınla eğleniyorum.
His boyfriend is an idiot.
- Onun erkek arkadaşı aptal.
She showed me the present that she had received from her boyfriend.
- Erkek arkadaşından almış olduğu hediyeyi bana gösterdi.
How can you be sure your girlfriend isn't faking her orgasms?
- Kız arkadaşının orgazm takliti yapmadığından nasıl emin olabilirsin?
I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend.
- Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.
He's got a steady girlfriend.
- Onun istikrarlı bir kız arkadaşı var.
Tom doesn't have a steady girlfriend.
- Tom'un istikrarlı bir kız arkadaşı yok.
Forget it. He is our mutual friend, after all.
- Unut gitsin. Sonuçta o bizim ortak arkadaşımız.
Tom and Mike became acquainted through their mutual friends.
- Tom ve Mike ortak arkadaşları sayesinde arkadaş oldular.