Tom ayakkabılarını cilalamak istedi.
- Tom wanted to polish his shoes.
Onun arabasının güzel bir cilası var.
- Her car has a nice polish.
Ayakkabılarım cilalanmalı.
- My shoes need polishing.
Arı Maya bir Polonya çizgi filmi değil, bunu biliyor musun? Almanya'da yazılmış, Japonya'da canlandırılmış ve Polonya diline tercüme edilmiştir.
- Maya the Bee isn't a Polish cartoon, you know that? It was written in Germany, animated in Japan, and was translated into the Polish language.
Polonya'ya Polonya dilinde Polska denilir.
- Poland is called Polska in Polish.
Derdimi anlatabilecek kadar Lehçe konuşurum.
- I speak a little Polish, just enough to make myself understood.
Magdalena ve Lech, Lehçe sınavlarına hazırlanıyorlar.
- Magdalena and Lech are preparing for their Polish exams.
Polonyalı bir bayanla evlendim.
- I am married to a Polish woman.
Polonyalı kızlar, Justin Bieber'ın Polonya'ya gelmesini istemediler.
- Polish girls didn't want Justin Bieber to come to Poland.
Bir kirpiyi parlatmanın yolu yok.
- There's no way to polish a hedgehog.
Tom ayakkabılarını parlatmamı istedi.
- Tom asked me to polish his shoes.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
- If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
Zemini ve mobilyayı parlattım.
- I polished up the floor and furniture.
Bu yüzükteki elmas parlatılır.
- The diamond in this ring is polished.
Dışarı çıkmadan önce ayakkabılarını cilalamayı unutma.
- Don't forget to polish your shoes before you go out!
Partiye gitmeden önce ayakkabılarını cilalamalısın.
- You should polish your shoes before you go to the party.
Polonyalı kızlar, Justin Bieber'ın Polonya'ya gelmesini istemediler.
- Polish girls didn't want Justin Bieber to come to Poland.
Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır.
- Felicja's mother is a Polish of Romanian origin.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
- If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
Ayakkabılarım cilalanmalı.
- My shoes need polishing.
Ayakkabılarını cilaladıktan sonra, Tom dişlerini fırçaladı ve saçını taradı.
- After polishing his shoes, Tom brushed his teeth and combed his hair.
Tom'un ayakkabılarını cilaladım.
- I polished Tom's shoes.
Ayakkabılar cilalanmalı.
- The shoes need to be polished.
Anne, ojeni ödünç alabilir miyim? Alabilirsin.
- Mum, may I borrow your nail polish? Yes, you can borrow it.
En sevdiğin tırnak ojesi rengi nedir?
- What's your favorite nail polish color?
Japonlar ne zaman parlatılmış pirinç yemeye başladılar?
- When did the Japanese start eating polished rice?
Yardımcısı ayakkabılarını parlattı.
- His assistant polished his shoes.
Erkek kardeşim gümüşü parlattı.
- My brother polished the silver.
Tırnak parlatıcı, Budizm kadar ilgi çekicidir.
- Nail polish is as interesting as Buddhism.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
- If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
He polished up the chrome until it gleamed.
The lecturer showed a lot of polish at his last talk.
A good silver polish will remove tarnish easily.
The floor was waxed to a high polish.
The band has polished its performance since the last concert.
\mathbb{R}^n is a Polish space.
They polished off the last of the cake.
White rice is rice that has had the brownish hull polished off leaving just the white inner part of the grain.
However, in Canada and Northern Europe—where they are known collectively as shields—the basement formations stretch out in the lowlands, smoothed by glacial polish.
a polished performance.
Back in my day, we had reverse Polish notation calculators: You had to write 2 4 3 * + instead of 2 + 4 * 3.
The oatmeal had a shoe-polish consistency.
... And today we are adding Polish-- ...
... My question is, for your wedding, what color nail polish ...