oyunu teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- oyun
- {i} game
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
- oyun
- play
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
- oyunu kullanmak
- poll
- oyunu sahneye koymak
- mount a production of
- oyunu yeniden başlat
- (Bilgisayar) restart game
- oyunu özelleştir
- (Bilgisayar) customize game
- oyunu başlatmak
- kick off
- oyunu bitirmek
- draw the stumps
- oyunu iptal etmek
- call the game off
- oyunu kurallarına göre oynamak
- play fair
- oyunu oynayan
- (briç) declarer
- oyunu seç
- (Bilgisayar) select game
- oyunu soğutmak
- (Spor) slow down the tempo
- oyunu yöneten kimse
- caller
- oyunu yöneten oyuncu
- quarterback
- oynama (oyunu)
- performance
- oynamak (oyunu)
- put on
- top oyunu
- ball
We'll likely go to the ball game tomorrow.
- Yarın muhtemelen top oyununa gideceğiz.
Do you want to go to a ball game?
- Bir top oyununa gitmek ister misin?
- bilgisayar oyunu
- video game
- oyun
- performance
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
Has the performance started yet?
- Oyun henüz başladı mı?
- oyun
- {i} act
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
- bozyap (oyunu)
- jigsaw puzzle
- kelime oyunu
- play on words
- kelime oyunu
- equivoke
- kelime oyunu
- equivoque
- oyun
- hoax
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
- oyun
- stage play
- oyun
- trick
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
She would often play tricks on me.
- Sık sık bana oyunlar oynardı.
- oyun
- acting
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Tom got an acting job in Hollywood.
- Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.
- oyun
- canard
- oyun
- {i} playing
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
- sessiz sinema oyunu
- charade
Tom isn't good at playing charades.
- Tom sessiz sinema oyunu oynamada iyi değil.
- borsa oyunu
- (Ticaret) speculate
- bozyap (oyunu)
- jigsaw
- dama oyunu
- draught
- domino oyunu
- domino
- domino oyunu
- dominos
- halat çekme oyunu
- tug of war
- halka oyunu
- quoits
- kukla oyunu
- (Sanat) guignol
- kumar oyunu
- game of chance
- misket oyunu
- marbles
- oyun
- pretense
- oyun
- piece
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
- oyun
- representment
- oyun
- wiles
- oyun
- jeu (fr)
- oyun
- presentation
- oyun
- intrigue
- oyun
- dalliances
- oyun
- sham
- sahne oyunu
- (Tiyatro) play
- sahneye koymak (oyunu)
- produce
- sahneye koymak (oyunu)
- put on
- sek sek oyunu
- hopscotch
- strateji oyunu
- (Bilgisayar) strategy game
- video oyunu
- videogame
- vist bir iskambil oyunu
- whist
- yirmi bir oyunu
- blackjack
- yönetim oyunu
- management game
- çocuk oyunu
- (Eğitim,Tiyatro) children's play
- çocuk oyunu
- (Tiyatro) children's game
- oyun
- spectacle
- oyun
- representation
- oyun
- sell
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
- oyun
- prank
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
- oyun
- ruse
- oyun
- artifice
- oyun
- show
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
- oyun
- dodge
- Oyun
- gameplay
- bilgisayar oyunu
- (Bilgisayar) Computer game
- cirit oyunu
- dart game
- evcilik oyunu
- playing house games
- halk oyunu
- folk dance
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
- kağıt oyunu
- card game
- kelime oyunu
- a play on words, pun
- oyun
- playgrounds
- oyun
- gamers
- oyun
- diversion
- takım oyunu
- team play
- Harp Oyunu, Simülasyon ve Harekat Başkanı Yardımcısı
- (Askeri) Deputy Director for Wargaming, Simulation, and Operations
- Karagöz oyunu
- Turkish shadow show
- Milli Harp Oyunu Sistemi
- (Askeri) National Wargaming System
- OYUN
- (Askeri) gaming
- aldatmacalı üç kabuk oyunu
- shell game
- alicengiz oyunu
- {k} a dirty trick
- alicengiz oyunu
- dirty trick
- aralık oyunu
- a small performance given between two acts of a play
- at üstünde mızrak oyunu ile ilgili
- tilting
- at üzerinde mızrak oyunu
- tilt
- açık havada oynanan dokuz kuka oyunu
- bowls
- aşık oyunu
- knucklebones
- aşık oyunu
- dib
- benzetim oyunu
- simulation game
- beysbol oyunu
- (Spor) baseball game
- beysbole benzer top oyunu
- softball
- beysbole benzeyen bir top oyunu
- rounders
- beş taş oyunu
- jacks
- bilya oyunu
- marbles
- bilye oyunu
- taw
- bingo oyunu
- bingo
- bir iskambil oyunu
- faro
- bir kâğıt oyunu
- euchre
- bir kâğıt oyunu
- omber
- bir kâğıt oyunu
- beggar my neighbor
- bir kâğıt oyunu
- ombre
- bir tür iskambil oyunu
- piquet
- bir tür iskambil oyunu
- cribbage
- bir tür kriket oyunu
- tip and run
- bir tür top oyunu
- pushball
- borsa oyunu
- agiotage
- borsa oyunu
- speculation
- borsa oyunu ile ilgili
- (Ticaret) speculative
- cesaret yoklama oyunu
- chicken
- dama oyunu
- checker
Do you have time for a quick game of checkers?
- Hızlı bir dama oyunu için vaktiniz var mı?
They were playing a game of checkers.
- Dama oyunu oynuyorlardı.
- dama oyunu
- chequer
- dart oyunu
- dart
How about a game of darts?
- Bir dart oyununa ne dersin?
- dart oyunu
- darts
How about a game of darts?
- Bir dart oyununa ne dersin?
- detektif oyunu
- (Tiyatro) detective play
- dilsiz oyunu oynamak
- mum
- disk iteleme oyunu
- shuffleboard
- disk iteleme oyunu tahtası
- shuffleboard
- dokuz kuka oyunu
- bowl
- dokuz kuka oyunu
- ninepins
- dokuz kuka oyunu
- bowling
- dokuz kuka oyunu
- skittles
- domino oyunu
- dominoes
I saw Tom and Mary playing a game of dominoes.
- Tom ve Mary'nin domino oyunu oynadığını gördüm.
- elim sende oyunu
- touch
- elim sende oyunu
- tag
- eşek oyunu
- horseplay
- fincan oyunu parlor game
- in which a ring is hidden under one of a number of inverted cups
- futbol oyunu
- football play
- gece oyunu
- (Tiyatro) evening performance
- golf oyunu
- golf game
- gölge oyunu
- shadow play
- gölge oyunu
- galanty show
- gölge oyunu shadow play, shadow show
- (with flat figures or puppets)
- görüntü oyunu ile ilgili
- phantasmagoric
- halka atma oyunu
- quoits
- halka oyunu
- round dance
- hava oyunu
- futures, speculative trading in futures
- hayal oyunu
- fantasy game
- hayal oyunu
- shadow show, shadow play
- hokey benzeri top oyunu
- lacrosse
- iki veya beş kişiyle oynanan top oyunu
- fives
- ingiliz ara oyunu
- english interludes
- iskambil oyunu
- card game
- iskambil oyunu
- cayenne
- kaşık oyunu
- folk dance performed while beating time with wooden spoons
- kelime oyunu
- pun
What's your favorite pun?
- En sevdiğin kelime oyunu nedir?
- kelime oyunu
- wordplay
- kelime oyunu
- equivocation
- kelime oyunu
- quibble
Let's not quibble over trivial matters.
- Önemsiz konularda kelime oyunu yapmayalım.
- kelime oyunu
- crank
- kelime oyunu
- pun, wordplay, play on words
- kelime oyunu yapan kimse
- punster
- kelime oyunu yapmak
- quibble
- kelime oyunu yapmak
- pun
- kelime oyunu yapmak
- equivocate
- kiy oyunu
- ninepins
- kiy oyunu
- tenpin
- korku oyunu
- (Tıp) horror play
- kredili borsa oyunu
- (Ticaret) margin trading
- kukla oyunu
- puppet show
- kukla oyunu
- puppet play
- kumar oyunu
- 1. game of chance. 2. a risky business, a dangerous enterprise
- kâğıdı dağıtana karşı oynanan kâğıt oyunu
- faro
- kâğıt oyunu
- card game
- kâğıt oyunu
- game of cards
- köşe kapmaca oyunu
- puss in the corner
- kılıç kalkan oyunu
- a Turkish folk dance performed with a shield and a sword
- kılıç oyunu
- swordplay
- makara oyunu
- diabolo
- mikado oyunu
- jackstraws
- mikado oyunu
- spillikin
- mikado oyunu
- jackstraw
- misket oyunu
- taw
- misket oyunu oynama
- tawing
- mutluluk oyunu
- glad game
- mutluluk oyunu oynamak
- (Konuşma Dili) count one's blessings
- okuma oyunu
- (Tiyatro) closet drama
- oyun
- device
- oyun
- wheeze
- oyun
- sport
- oyun
- presentment
- oyun
- dance, folk dance
- oyun
- play, theatrical presentation
- oyun
- dance
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
- oyun
- trick, ruse
- oyun
- frolic
- oyun
- game; play, performance; drama; dance; trick, ruse, game, hoax, prank
- oyun
- wrestling a movement designed to throw one's opponent off guard
- oyun
- gull
- oyun
- stratsgem
- oyun
- pelota
- oyun
- rounders
- oyun
- chouse
- oyun
- double
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
- oyun
- gouge
- oyun
- flimflam
- oyun
- ludo
- oyun
- practice
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- oyun
- cheat
- oyun
- gambol
- oyun
- stratagem
- oyun
- dalliance
- palyaço oyunu
- harlequinade
- parmakla disk atma oyunu
- tiddly winks
- parti oyunu
- party game
- perde arası oyunu
- intermezzo
- piyasa oyunu
- (Ticaret) market rigging
- poker oyunu
- poker game
I won this guitar in a poker game three weeks ago in Boston.
- Üç hafta önce Boston'da bir poker oyununda bu gitarı kazandım.
- projektör ile yapılan görüntü oyunu
- phantasmagoria
- radyo oyunu
- radio play
- satranç oyunu
- game of chess
- savaş oyunu
- war game
- sevişme sonrası aşk oyunu
- afterplay
- sözcük oyunu
- pun
That pun is terrible.
- O sözcük oyunu müthiştir.
That is a very bad pun.
- O çok kötü bir sözcük oyunu.
- sözcük oyunu yapmak
- to pun