Tom and Mary are longtime residents.
- Tom ve Mary uzun süreli sakinlerdir.
Many Boston residents oppose the mayor's plan.
- Birçok Boston sakini belediye başkanının planına karşı çıkıyor.
I closed my eyes to calm down.
- Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
When I contemplate the sea, I feel calm.
- Denizi düşündüğümde, sakin hissediyorum.
I would like to live in the quiet country.
- Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.
Tom asked Mary to be quiet.
- Tom Mary'den sakin olmasını rica etti.
Did you give her the tranquilizer?
- Ona sakinleştirici verdin mi?
I guess I have some tranquilizers in my bag.
- Sanırım çantamda biraz sakinleştirici var.
Tom tried to act cool.
- Tom sakin davranmaya çalıştı.
Mike always stays cool.
- Mike her zaman sakin kalır.
Tom tried to stay composed.
- Tom sakin kalmaya çalıştı.
I am also a citizen of Tokyo.
- Ben de bir Tokyo sakiniyim.
I am a citizen of Chiba, but work in Tokyo.
- Ben Chiba sakiniyim ama Tokyo'da çalışıyorum.
They have Tom sedated.
- Onlar Tom'u sakinleştirdiler.
She's sedated, she could not hurt a fly.
- O sakin, bir karıncayı bile incitemez.
Sami was enjoying a leisurely life.
- Sami sakin bir hayattan zevk alıyordu.
The police vehicle's armor plating saved the lives of its occupants.
- Polis aracının zırh kaplaması apartman sakinlerinin hayatlarını kurtardı.
Tom was calm and collected.
- Tom sakin ve aklı başındaydı.
Fadil was amazingly calm and collected after he had shot Rami.
- Fadıl, Rami'yi vurduktan sonra inanılmaz biçimde sakin ve kendindeydi.
Mary's partner is a taciturn person.
- Mary'nin ortağı sakin bir kişidir.
Local residents are in a state of shock.
- Yerel sakinler şok içinde.
She married a local boy.
- O, yöre sakini bir çocukla evlendi.
He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness.
- O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.
The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm.
- Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.
At night, this street is very peaceful.
- Geceleyin bu sokak çok sakindir.
The sea looks calm and smooth.
- Deniz sakin ve yumuşak görünüyor.
Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
- Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
The wind calmed down in the evening.
- Rüzgar akşam sakinleşti.
For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world.
- Antik Çin'in bazı sakinleri için, boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.
He observed this calmly, from a comfortable distance.
- Bunu uygun bir uzaklıktan sakince gözlemledi.
He was elected an official by the inhabitants of this town.
- O, bu kasabanın sakinleri tarafından bir yetkili seçildi.
Yesterday my brother went to Fukushima to help the inhabitants. I'm afraid that the radiation will increase.
- Dün, kardeşim sakinlere yardım etmek için Fukushima'ya gitti. Korkarım ki radyasyon artacak.
Tom stood perfectly still.
- Tom kusursuzca sakin durdu.
Please remain perfectly still.
- Lütfen tamamen sakin kal.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
He's trying to be cool.
- Sakin olmaya çalışıyor.
You have to calm down.
- Sakin olmak zorundasın.
I closed my eyes to calm down.
- Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
Tom is trying to keep cool.
- Tom sakin olmaya çalışıyor.
I closed my eyes to calm down.
- Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
You have to calm down.
- Sakin olmak zorundasın.
Take it easy! Don't be so nervous.
- Sakin ol! O kadar gergin olma!
Take it easy. I can assure you that everything will turn out fine.
- Sakin olun. Ben her şeyin güzel olacağına sizi temin edebilirim.
Now that he's retired, Yves can look forward to a contented and placid life.
- O şimdi emekli, Yves memnun ve sakin bir yaşam için sabırsızlanabilir.
This is a placid and cozy place.
- Burası sakin ve sıcak bir yer.
I was heavily sedated.
- Ağır şekilde sakinleşmiştim.
They have him sedated.
- Onlar onu sakinleştirdiler.
Tom and Mary enjoyed a quiet moment together.
- Tom ve Mary birlikte sakin bir anın tadını çıkardı.