dikme

listen to the pronunciation of dikme
Türkisch - Englisch
sewing

There's not enough light in this room for sewing. - Odada dikiş dikmek için yeterli ışık yok.

She stayed up late to finish sewing your dress. - Elbiseni dikmeyi bitirmek için geç saatlere kadar yatmadı.

only child
lace
shock strut
seedling
board
(İnşaat) bay
truck
stile
(Anatomi) suturation
pole
planting; erection; perpendicular; seedling; only child; pole, post; derrick
plant

We should plant more flowers. - Biz daha çok çiçek dikmemiz gerekir.

In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us. - Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.

planting
erection
(yapı) bay
erecting
pillar
fixing
sewing; stitching
{i} potting
perpendicular
implantation
dikmek
{f} erect
dik
perpendicular

Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire. - Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.

dik
upright

She stood bolt upright. - O civatayı dik durdurdu.

An empty bag can't stand upright. - Boş torba dik duramaz.

dik
steep

He stared at the steep slope. - O, dik yamaca bakakaldı.

Watch your step. The stairs are steep. - Adımına dikkat et, merdivenler diktir.

dikmek
stitch
dikmek
sew

It took me several hours to sew it. - Bunu dikmek birkaç saatimi aldı.

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

dik
{s} vertical

The cliff is almost vertical. - Uçurum neredeyse diktir.

Keep away from the vertical cliff! she shouted. - Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.

dikmek
plant

I have to plant trees in the garden. - Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.

dikme tarihi
(Bilgisayar) date repotted
dikme bağlama bloğu
pillar mounting block
dikme gergisi
(İnşaat) derricking tie
dikme halkası
recessed ring
dikme ile yük yerleştirmek
steeve
dikme tabanı
pole plate
dikme tela
(Tekstil) sew-in interfacing
dikme valf
poppet valve
dikme valfı
poppet
dikme valfı
poppet valve
direk dikme
pole setting
dikmek
{f} construct
dikmek
{f} crop
dikmek
cock
dikmek
set
dik
erect

The Berlin wall was erected in 1961. - Berlin duvarı 1961'de dikildi.

This monument was erected in February, 1985. - Bu anıt, Şubat 1985'te dikildi.

dikmek
sew up
dikmek
sow
dikmek
prick
dikmek
{f} fix
dikmek
mend
gözünü dikme
stare
dik
(Biyokimya) longitudinal
dik
perpendicular to
dik
fixed

Everyone's eyes were fixed upon her. - Herkesin gözleri ona dikildi.

He fixed his eyes on me. - Gözlerini bana dikti.

dikmek
stand
dikmek
sew on

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

dikmek
stick up
dikmek
fix eye
dikmek
drain
dikmek
drink off
dikmek
cockbill
dikmek
station
dikmek
engrafting
fidan dikme
(Bilgisayar) planting
dik
abrupt
dik
scarped
dik
{f} potting
dik
stick up
dik
{f} transplanted

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

dik
{f} pot

You should look out for potholes when driving. - Araba sürerken çukurlara dikkat etmelisin.

While driving, mind the potholes. - Araba sürerken, çukurlara dikkat et.

dik
sew

There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep. - Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.

Would you sew a button on my shirt? - Gömleğime bir düğme diker misin?

dik
{f} sewing

My mother gave me her sewing machine. - Annem bana dikiş makinesini verdi.

She is sewing a dress. - O bir elbise dikiyor.

dik
{f} stitching
dik
endwise
dik
{f} sewn

How beautiful my sewn drapes are. - Dikili perdelerim ne kadar güzel.

dik
{f} sewed

He sewed a dress for me. - O benim için bir elbise dikti.

She sewed a button on her coat. - O, ceketine bir düğme dikti.

dik
transplant

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

dik
endways
dik
{f} transplanting
dik
{f} suture
dik
sew on

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

Can you sew on these buttons for me? - Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?

dik
{f} stitch

I think Tom needs stitches. - Sanırım Tom'un dikişlere ihtiyacı var.

The doctor gave him four stitches. - Doktor ona dört dikiş attı.

dik
implant
dik
{f} suturing
dikmek
set up
dikmek
upend
dikmek
rear
dikmek
seam
dikmek
raise
dik
intent

Everyone but Tom listened intently. - Tom'dan başka herkes dikkatle dinledi.

Tom is listening intently. - Tom dikkatle dinliyor.

dik
{s} up
dik
{s} arduous
dik
steeper

The higher we climbed, the steeper became the mountain. - Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.

dik
{f} plant

Tom planted three apple trees in his yard. - Tom bahçesine üç elma ağacı dikti.

Planting forests is good for the environment. - Ormanların dikimi çevre için iyidir.

dikmek
to sew
fidan dikme
planter
çuval dikme makinesi
sack sewing machine
(fide/tohum) karığa dikme
(Tarım) furrow planting
Ağaç dikme günü
Bird Day
Ağaç dikme günü
Arbor Day
ana dikme
queen post
ağaç dikme
arbour [Brit.]
ağaç dikme
arbor
boru dikme
pipe column
devirme dikme
(İnşaat) hinged stanchion
dik
precipitous
dik
sheer
dik
straight, upright, erect (in standing)
dik
(açı) right
dik
rapid
dik
(Geometri) right
dik
stiff

Tom's a stiff-necked old man. - Tom dik kafalı yaşlı bir adam.

dik
sharp, biting (remark)
dik
bluff
dik
upstanding
dik
straight

I've heard that sitting up straight is bad for your back. - Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.

It is hard for an empty sack to stand straight. - Boş bir çuvalın dik durması zordur.

dik
uprightly
dik
bold

This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters. - Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.

dik
perpendicular, vertical; straight, upright, erect; steep, rapid, precepitous; intent, fixed, penetrating; right
dik
fixed, penetrating, intent (look)
dik
(saç) rough
dik
jagged
dik
stand up
dik
square

The boxes are rectangular, not square. - Kutular dikdörtgendir, kare değil.

If a triangle has two right angles, it's a square missing one side. - Bir üçgenin iki dik açısı varsa, o bir kenarı eksik bir karedir.

dik
horny
dik
darn
dik
standup
dik
plumb
dik
endlong
dik
darning
dikmek
to plant (a seedling, tree)
dikmek
perk
dikmek
to build, construct, put up
dikmek
to set down (a ball) for play
dikmek
prick up
dikmek
bed
dikmek
stitch up
dikmek
seam together
dikmek
(göz) rivet
dikmek
to shoot or throw (something) directly up
dikmek
perk up
dikmek
needle

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

dikmek
(yara) suture
dikmek
ingraft
dikmek
set out
dikmek
to station (a guard)
dikmek
lay down
dikmek
to sew, to stitch; to plant; to set up, to erect, to raise; (gözlerini) to stare; (kulak) to prick up, to cock; to drink off, to drain, to down
dikmek
(nöbetçi) post
dikmek
seam up
dikmek
tailor
dikmek
rest on
dikmek
engraft
dikmek
fix (eye)
dikmek
to set up, erect
dikmek
put stitches in
dikmek
bed out
dikmek
(bakış) rest
dikmek
to toss down (a drink) in one swig
dikmek
(bitki) plant
dikmek
post
dikmek
{f} implant
dikmek
dibble
dikmek
fix eye on
eksenel yüklü dikme
axially loaded strut
fidan dikme makineleri
(Bilgisayar) planters
fidan dikme makinesi
planter
fide dikme makinesi
transplanter
gözünü dikme
gaze
hidrolik dikme
(Havacılık) hydraulic strut
hidrolik dikme
(Havacılık,Teknik) oleo strut
kayma dikme
retractable stanchion
orta dikme
math . perpendicular bisector
pamuk doldurup dikme
quilting
saksıya dikme
potting
tarha dikme
(fidan) bedding out
tohum dikme
seed plant
trafik işaretleri dikme
posting signs
yekpare dikme
monolith
yorgan gibi dikme
quilting
çift dikme
double strut
Türkisch - Türkisch
Ağaç, direk
Yük kaldırmakta kullanılan bir direkli maçuna
Bir evde aileyi sürdürecek olan tek çocuk: "Bir ocakta bir dikme."- Atasözü
Yeni dikilmiş fidan
Düşey taşıyıcı direk
Meyve fidanı
Bir evde aileyi sürdürecek olan tek çocuk
Fidan, yeni dikilmiş fidan
Dikmek işi
Dikey olan doğru veya düzlem, amut
Ahşap yapılarda pencere ve kapı yanlarına dikilen direklerden her biri
(Osmanlı Dönemi) KETB
amut
Dikmek
(Osmanlı Dönemi) HİYASET
Dikmek
(Osmanlı Dönemi) HARZ
Dikmek
(Osmanlı Dönemi) HUS
Dikmek
(Osmanlı Dönemi) HIYASA
DÎK
(Osmanlı Dönemi) Darlık, sıkıntı. Gam. Kalbe sıkıntı veren
DİK
(Osmanlı Dönemi) Horoz
dik
Sert, kalın, tok
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
dik
Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
dik
Ters, aksi
dik
Horoz
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan: "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda."- N. Cumalı
dik
Sert
dik
Yatık durmayan, sert
dik
Eğimi dike yakın olan: "Dik bir dereye indiler."- Ö. Seyfettin
dik
Buğday tanesine keşkekliğe çeviren su değirmeni
dik
Derin duvar
dik
Sert (bakış)
dik
Kaba, yersiz (davranış): "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı."- H. E. Adıvar
dik
Sert, kalın, tok (ses): "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler."- A. İlhan
dik
Ters, aksi (söz)
dik
Kaba, yersiz
dik
Eğimi dike yakın olan
dikmek
Kurmak, inşa etmek
dikmek
Yetiştirmek için bir bitkiyi toprağa yerleştirmek
dikmek
Biçilmiş veya yırtılmış kumaş, deri, yara vb.ni iğneye geçirilmiş iplikle tutturmak
dikmek
Bardak, kadeh, testi gibi kapların içindeki bir çırpıda, bir solukta içmek: "Doldurmasıyla kadehini dikmesi, gözünü kırpmadan tek yudumda devirmesi bir oluyor."- A. İlhan
dikmek
Top vb.ni oyun alanında belirli bir yere koymak
dikmek
Yapı kurmak, inşa etmek
dikmek
Bir cismi dik olarak durdurmak
dikmek
Yetiştirmek için bir bitkiyi toprağa yerleştirmek: "Boş toprağa bir koru dikseniz otuz yılda gölge verir."- F. R. Atay
dikmek
bir çırpıda, bir solukta içmek
dikmek
Top, taş gibi şeyleri dikine havaya atmak
dikmek
Beklemek için birini bir şeyin başına getirmek
orta dikme
Bir doğru parçasına orta noktasında dik olan doğru