bulma

listen to the pronunciation of bulma
Türkisch - Englisch
find

Finding his office was easy. - Onun ofisini bulmak kolaydı.

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

obtainment
procurement
ascertainment
finding

He had no luck in finding work. - Onun iş bulma şansı yoktu.

Finding his office was easy. - Onun ofisini bulmak kolaydı.

procuring
invention
detection, finding; invention
(para vb.) accommodation
detection
select
location
locators
detect

Our sensors did not detect anything unusual. - Sensörlerimiz olağandışı bir şey bulmadı.

The detective used a magnifier to find some clues. - Dedektif bazı ipuçlarını bulmak için bir büyüteç kullanır.

vücut bulma
incarnation
bulmak
{f} find

Finding his office was easy. - Onun bürosunu bulmak kolaydı.

Finding his office was easy. - Onun ofisini bulmak kolaydı.

bulmak
procure
bulmak
discover

The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes. - Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.

Searching is dangerous. Sometimes you discover something you didn't at all want to find. - Araştırma tehlikelidir. Bazen hiç bulmak istemediğin bir şeyi bulursun.

bulmak
obtain
bulmak
contrive
bulmak
clear up
suçlu bulma
conviction
bulmak
{f} reason

Tom did his best to find a reason to stay. - Tom kalma sebebi bulmak için elinden geleni yaptı.

bilgi bulma
(Bilgisayar,Teknik) retrieval
bulmak
pick up
bulmak
think up
bulmak
invent

I wish I was smart enough to invent something that sold well enough for me to get rich. - Keşke benim zengin olmam için yeterince satan bir şeyi bulmak için yeterince akıllı olsam.

bulmak
rout out
bulmak
come by

Jobs are hard come by these days. - Bu günlerde iş bulmak zordur.

This rare stamp is hard to come by. - Bu nadir pulu bulmak zordur.

bulmak
hunt up
bulmak
total
bulmak
amount to
bulmak
(deyim) lay hold
bulmak
trace
bulmak
lay hands on
bulmak
come up with

It was impossible to come up with a really satisfactory solution. - Gerçekten tatmin edici bir çözüm bulmak imkansızdı.

We've got to come up with a plan B. - Bir B planı bulmak zorundayız.

bulmak
hunt out
fon bulma
(Ticaret) funding
kusur bulma
criticism
telsizle yön bulma
(Bilgisayar,Askeri) radio direction finder
yerini bulma
locate
Bulmak
locate

It took one week to locate their hiding place. - Onların saklanma yerini bulmak bir hafta sürdü.

X rays are used to locate breaks in bones. - X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.

bulmak
happen

You've got to find out what happened to Tom. - Tom'a ne olduğunu bulmak zorundasın.

Our sun will run out of energy in about five billion years. If anyone is around when it happens, they’ll have to leave Earth and find a new planet. - Bizim güneşimizin yaklaşık beş milyar yıl içinde enerjisi tükenecektir. Bu olduğunda herhangi biri etraftaysa, onlar dünyayı terk edip yeni bir gezegen bulmak zorunda kalacaklar.

bul
{f} found

I found the book very interesting. - Kitabı çok enteresan buldum.

Scientists haven't found a cure for cancer yet. - Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.

bul
rout out
bul
{f} finding

Finding her office was easy. - Onun bürosunu bulmak kolaydı.

Finding his office was easy. - Onun bürosunu bulmak kolaydı.

bul
{f} find

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

bulmak
strike
bulmak
strike on
bulmak
reach

We have to find a way to reach Tom. - Tom'a ulaşmak için bir yol bulmak zorundayız.

bulmak
spot
bulmak
get through
bulmak
detect

The detective used a magnifier to find some clues. - Dedektif bazı ipuçlarını bulmak için bir büyüteç kullanır.

bulmak
suss
bulmak
rustle up
bulmak
devise
bulmak
get onto
bulmak
get

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

It's getting easier to find audio files by native speakers for almost any language you might want to study. - Neredeyse öğrenmek isteyebileceğin her dilde yerli konuşurlar tarafından hazırlanmış ses dosyalarını bulmak kolaylaşıyor.

bul
contrive

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

bul
{f} contrived

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

bulmak
think sth. up
bulmak
find for
etme bulma dünyası
(deyim) what comes around goes around
etme bulma dünyası
(deyim) as you sow so you shall reap
gizli su kaynakları bulma sanatı
The art of finding hidden water sources
son bulma
termination
uygun bulma
approval
çözüm bulma
solution
Bul
(abbr. for Bulvarı) Boulevard
ara değerini bulma
interpolation
arıza bulma
fault finding, troubleshoot
bul
routout
bul
detect

The police detective found a bloody knife. - Polis dedektifi kanlı bir bıçak buldu.

The detective found absolute proof of the man's guilt. - Dedektif adamın suçuyla ilgili kesin kanıtı buldu.

bul
ave
bulmak
turn up

Police have failed to turn up any new evidence about the murder. - Polis cinayetle ilgili herhangi bir yeni kanıt bulmakta başarısız oldu.

bulmak
strike out
bulmak
to accuse (someone) of, impugn (someone) with
bulmak
go for
bulmak
provide with
bulmak
ascertain
bulmak
to amount to (a sum)
bulmak
happen on
bulmak
to recall, be able to remember. bulup buluşturmak to find (something) somehow. buldukça bunamak never to be satisfied with what one gets, always to wish for more
bulmak
happen upon
bulmak
hit
bulmak
study out
bulmak
cogitate
bulmak
meet
bulmak
to experience, arrive at
bulmak
to find and choose
bulmak
to reach (a place, a time)
bulmak
to find; to detect, to determine; to find out; to discover; to invent, to devise; to amount to, to total
bulmak
to be punished, receive one's just deserts
bulmak
to reach, achieve (an end, health, success)
bulmak
{k} sniff out
bulmak
hunt up/out
bulmak
coin
elektrikli olarak durdurulan cayro yön bulma cihazı
(Askeri) electrically suspended gyro navigation
erken son bulma
early termination
etme bulma dünyası
(Atasözü) This is a world where you have to pay for your misdeeds
etme bulma dünyası
one is eventually punished for his misdeeds
geçici çözüm bulma
jury rigging
hak ettiğini bulma
deserts
hak ettiğini bulma
desert
hata bulma
error detection, checkout
hata bulma kodu
error-detecting code
hata bulma yordamı
error detection routine
hayat bulma
nascence
hayat bulma
nascensy
her şeye kusur bulma
nitpicking
izin verilen ikmal listesi; takım adalar deniz şeridi; anahtar yer bulma yönlend
(Askeri) allowable supply list; archipelagic sea lane; assign switch locator (SL) routing; authorized stockage list (Army)
bulma bürosu
employment agency
bulma bürosu
employment bureau
bulma bürosu
registry office
bulma kurumu
employment agency
bulma piyasası
job market
iş ve işçi bulma kurumu
employment exchange
iş ve işçi bulma kurumu
employment agency, labour exchange, jobcentre
iş ve işçi bulma kurumu
(ıng.) labor exchange
kafa bulma
spoof
kafa bulma
send up
kafa bulma
jape
kafa bulma
wiper
kafa bulma
leg pull
kafa bulma
wipe
kafa bulma
raillery
kafayı bulma
inebriation
kafayı bulma
inebriety
kafayı bulma
becoming drunk
kan grubunu bulma
blood grouping
kelime bulma
(Pisikoloji, Ruhbilim) word finding
kendini bulma
self-discovery
konum bulma
position finding
kusur bulma
reflection
kusur bulma
reflexion
kusur bulma
faultfinding
maden bulma
strike
optik yön bulma
(Havacılık) optical direction finding
otomatik yön bulma
(Askeri) automatic direction finding
oybirliği ile uygun bulma
(Hukuk) unanimous approval
petrol bulma
strike
radarla bulma
(Askeri) radarfind
sermaye bulma
(Ticaret) raising of capital
simgesel hata bulma
(Bilgisayar,Teknik) symbolic debugging
telsizle otomatik yön bulma
(Askeri) automatic radio direction finding
uygun bulma
consent

He interpreted my silence as consent. - O, sessizliğimi uygun bulma olarak yorumladı.

uygun bulma
(Hukuk) assent, approval
veznini bulma
scansion
yeniden bulma
(Hukuk) recovery
yer bulma
position finding
yer/araç lazerli yer bulma aracı
(Askeri) ground/vehicle laser locator designator
yön bulma
direction finding
yön bulma işareti
landmark
yön bulma; dağılma faktörü; İşlem Formu
(Askeri) direction finding; dispersion factor; disposition form
yüksek frekans yön-bulma
(Askeri) high frequency direction-finding
çözüm bulma yeteneği
resource
özel psikolojik harekat çalışması; standart mevki bulma sistemi
(Askeri) special psychological operations (PSYOP) study; standard positioning system
İş ve İşçi Bulma Kurumu
(Hukuk) Worker Placement Agency
Englisch - Englisch

Definition von bulma im Englisch Englisch wörterbuch

bul
bulletin
Türkisch - Türkisch
Bulmak işi
Oda
Yatak odası
bulmak
İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak
bulmak
Sağlamak, temin etmek
Bulmak
(Osmanlı Dönemi) MUSADEFE
Bulmak
(Osmanlı Dönemi) SEKF
ara bulma
Anlaşmazlık durumunda bulunan kimseleri uzlaştırma işi
bul
Yalnız iki geniş yüzü testere ile düzeltilmiş tahta
bulmak
Hatırlamak: "Bir türlü bulamadım caminin ismini dersem, inanır mısınız?"- S. F. Abasıyanık
bulmak
Seçmek, uygun saymak
bulmak
Hatırlamak
bulmak
Seçmek, uygun saymak: "Bazen onlara yeni ve güzel kıyafetler buluyor."- H. E. Adıvar
bulmak
Yüklemek
bulmak
İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek
bulmak
Bir yere, bir noktaya erişmek, ulaşmak: "Böylece yılın ortasını bulduk."- R. H. Karay
bulmak
Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek: "Şu kuvvetin, cevherin sırrını bulmaya çalışıyorum."- S. F. Abasıyanık. İlk kez yeni bir şey yaratmak, icat etmek. İstenilen şeye kavuşmak, nail olmak: "Kadınlık namına düşündüğüm şeylerin hiçbirini karımda bulamadım."- Ö. Seyfettin
bulmak
Cezaya uğramak
bulmak
Arayarak veya aramadan, bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak; bir şeyi elde etmek
bulmak
Bir şeyi elde etmek
bulmak
Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek
bulmak
Kabahat, suç, kusur yüklemek
bulmak
Bir yere, bir noktaya erişmek, ulaşmak
bulmak
Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak: "Ben de bunu akıllıca buldum."- M. Ş. Esendal
bulmak
Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kimse ile karşılaşmak: "Kafam her an bir konu bulmak için bin bir çeşit şeye müracaat ediyor."- H. E. Adıvar
bulmak
Sağlamak, temin etmek: "Sen otur ye, ben yatarken, kendim bir şeyler bulur, yerim."- S. F. Abasıyanık
bulmak
Kaybedilen bir şeyi yeniden ele geçirmek
bulmak
Herhangi bir görüşe, bir yargıya varmak
bulma
Favoriten