Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.
- Paris has a great charm for Japanese girls.
Bazen kötüleyici olarak gürültü, önemsiz ve cazibeden yoksun müzik diyoruz.
- We sometimes disparagingly call noise, music that's insignificant and devoid of any charm.
Onun sıcak kişiliği güzelliğine çekicilik katıyor.
- Her warm personality adds charm to her beauty.
Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- That baby has charming eyes.
Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.
- Paris has a great charm for Japanese girls.
Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.
- They were all charmed by her song.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
Bir tür iyi şans tılsımın var mı?
- Are you some kind of good luck charm?
Tom iyi bir şans tılsımı olarak bir kartal tüyünü saklıyor.
- Tom keeps an eagle feather as a good-luck charm.
Ne çekici bir kızsın!
- What a charming girl you are!
Joan kız kardeşi kadar çekici.
- Joan is as charming as her sister.
Joan kız kardeşi kadar çekici.
- Joan is as charming as her sister.
Bugün çok çekici görünüyorsun.
- You look very charming today.
Ne cazibeli bir çift!
- What a charming couple!
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- That baby has charming eyes.
Tom büyüleyici ve dayanılmaz.
- Tom is charming and irresistible.
Çocukların çok sevimli!
- Your children are so charming!
Tom'un sevimli olduğunu inkar edemezsin.
- You can't deny that Tom is charming.
Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
- Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
Sanki müzik tarafından büyülenmiş gibi oturuyorlar.
- They are sitting as if charmed by the music.
Bizi büyüleyen onun macera hikayesiydi.
- It was his story of adventure that charmed us all.
Kate kız kardeşi kadar büyüleyici.
- Kate is as charming as her sister.
Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- That baby has charming eyes.
If you carry a luck charm,like a rabbit's foot,it'll bring you good luck.
Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
- I don't believe in spells and charms.
She wears a charm bracelet on her wrist.
The laughter rose like the charm of starlings.
She tried to win him over with her charms.
After winning three games while wearing the chain, Dan began to think it had been charmed.
He charmed her with his dashing tales of his days as a sailor.
It works like a charm.
From there, it was a short step to running a charm school, where she taught the children of the powerful how to bow, curtsey and tenderly ladle punch.
You are very gracious, I am charmed by your personality.
... the town recovers all of its discreet charm ...
... the auto rental houses still let the charm similar to that of alexandria in ...