Resmin kendine ait bir cazibesi var.
- The picture has a charm of its own.
Büyük bir şehrin cazibesinin bir kısmı onun binalarının mimarisinde görülebilen stillerin çeşitliliğine bağlıdır.
- Part of the charm of a big city lies in the variety of styles that can be seen in the architecture of its buildings.
Onun sıcak kişiliği güzelliğine çekicilik katıyor.
- Her warm personality adds charm to her beauty.
Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.
- Paris has a great charm for Japanese girls.
Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
- That baby has charming eyes.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
O büyüleyici bir kadındır.
- She is a charming woman.
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
Tom iyi bir şans tılsımı olarak bir kartal tüyünü saklıyor.
- Tom keeps an eagle feather as a good-luck charm.
Bir tür iyi şans tılsımın var mı?
- Are you some kind of good luck charm?
Ne çekici bir kızsın!
- What a charming girl you are!
O, kendini yeterince çekici olarak düşündü.
- He thought of himself as being charming enough.
Joan kız kardeşi kadar çekici.
- Joan is as charming as her sister.
Bugün çok çekici görünüyorsun.
- You look very charming today.
Ne cazibeli bir çift!
- What a charming couple!
Sanırım o, alımlı ve çekici.
- I think she is charming and attractive.
O büyüleyici bir kadındır.
- She is a charming woman.
Kate kız kardeşi kadar büyüleyici.
- Kate is as charming as her sister.
Tom'un sevimli olduğunu inkar edemezsin.
- You can't deny that Tom is charming.
Çocukların çok sevimli!
- Your children are so charming!
Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
- Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
Partideki herkes onun zarafetiyle büyülendi.
- Everybody at the party was charmed by her grace.
Komşumuz kendini büyüleyici bir at satın aldı.
- Our neighbour bought himself a charming horse.
Tom büyüleyici ve dayanılmaz.
- Tom is charming and irresistible.
If you carry a luck charm,like a rabbit's foot,it'll bring you good luck.
Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
- I don't believe in spells and charms.
She wears a charm bracelet on her wrist.
The laughter rose like the charm of starlings.
She tried to win him over with her charms.
After winning three games while wearing the chain, Dan began to think it had been charmed.
He charmed her with his dashing tales of his days as a sailor.
It works like a charm.
From there, it was a short step to running a charm school, where she taught the children of the powerful how to bow, curtsey and tenderly ladle punch.
You are very gracious, I am charmed by your personality.
... the town recovers all of its discreet charm ...
... has all the charm of the seaside resort but for the tourist seeking peace and ...