bağa

listen to the pronunciation of bağa
Türkçe - İngilizce
tortoiseshell
tortoiseshell, made of tortoiseshell
tortoise shell
prov. turtle
bush
(Hayvan Bilim, Zooloji) shield
(Sigorta) ring
liner
bağ
connection

He has no connection with this affair. - Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.

You should cut off your connections with that group. - O grupla bağlantıları kesmelisin.

bağ
link

Tom linked to my website from his blog. - Tom bloğundan benim siteme bağlandı.

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

Dan and Linda had a common bond. - Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.

There is a strong bond between the brothers. - Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.

bağ
tie

We were tied to our decision because we signed the contract. - Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.

He demanded that the savage dog be kept tied up. - O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Your daughter is a drug addict. - Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.

Mary felt guilty about yelling at her daughter. - Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

Mother tied up three pencils with a piece of string. - Annem bir parça ip ile üç kurşun kalemi bağladı.

He bound the package with a string. - O paketi bir iple bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

I showed Tom how to tie some knots. - Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.

Tom taught me how to tie a square knot. - Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.

bağ
{i} cord

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

bağ
chain

All living things are connected in one chain of being. - Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

bağ
so
bağ
{i} lace

Excuse me, your laces are untied. - Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.

Tom tied his shoe laces. - Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

bağ
contact

I think it's time for me to contact her. - Sanırım onunla bağlantı kurmamın zamanıdır.

How did you make contact? - Nasıl bağlantı kurdun?

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

Have you ever thought about donating your organs after you die? - Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

You were shouting at her and I don't like that. - Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.

This is like fighting someone with one arm tied behind your back. - Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

Tendons and ligaments are more fragile than you might think. - Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

It's not legally binding. - O yasal olarak bağlayıcı değil.

A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant. - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.

bağ
whether

Whether we go or not depends on the weather. - Gidip gitmeyeceğimiz havaya bağlı.

Whether you will succeed or not depends on your efforts. - Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

For a while, I was really addicted to cola and drank it every day. - Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.

Fasten your seat belt while driving. - Araba sürerken emniyet kemerini bağla.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

Mary tied the horses to the hitching post. - Mary atları bağlama direğine bağladı.

The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart. - At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.

bağ
fasten

Fasten your seat belt when you drive. - Araba kullanırken emniyet kemerinizi bağlayın.

Please fasten your seat belt. - Lütfen emniyet kemerinizi bağlayın.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

Thank you for the donation. - Bağış için teşekkürler.

On Children's Day, more than 50 bicycles were donated. - Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
destursuz bağa gireni sopa ile kovarlar
(Atasözü) Intruders are not welcomed
Türkçe - Türkçe
Kurbağa
Kaplumbağa
Kamlumbağa kabuğu
Ur
Kaplumbağa kabuğu
Kaplumbağa kabuğundan yapılmış veya bu kabuğu andırır biçimde olan
iki kulplu bir çeşit kahve tepsisi
Deniz kaplumbağasının kabuğu
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası