Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
 - O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
It's good now; neither too heavy nor too light.
 - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
They showed the scene in slow motion.
 - Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.
I'm taking it slow right now.
 - Şimdi ağırdan alıyorum.
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
 - Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
Both were seriously wounded.
 - Her ikisi de ağır yaralandı.
He was subjected to severe criticism.
 - Ağır eleştiriye maruz kaldı.
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
 - Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
The surrender terms were harsh.
 - Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
 - Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
 - Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
 - Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
 - Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
 - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
Gold is much heavier than water.
 - Altın sudan çok daha ağırdır.
Gold is heavier than silver.
 - Altın gümüşten daha ağırdır.
Were they heavily armed?
 - Onlar ağır silahlı mıydı?
All these goods are heavily taxed.
 - Tüm bu mallar ağır biçimde vergilendiriliyor.
His dog is hard of hearing.
 - Onun köpeği ağır duyar.
I don't like girls who play hard to get.
 - Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
 - Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
She was not seriously injured.
 - O ağır yaralı değildi.
Both were seriously wounded.
 - Her ikisi de ağır yaralandı.
Tom's bag was badly damaged.
 - Tom'un çantası ağır hasar gördü.
He was injured badly in the accident.
 - O, kazada ağır yaralandı.
What a dignified man!
 - Ne ağırbaşlı bir adam!
You look very dignified.
 - Çok ağırbaşlı görünüyorsun.
We must punish him severely.
 - Onu ağır bir biçimde cezalandırmalıyız.
Tom was severely beaten by the police.
 - Tom, polis tarafından ağır biçimde dövüldü.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
 - Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
 - Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
 - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.