It was cold, and in addition, it was windy.
- Hava soğuktu ve üstelik rüzgarlıydı.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
They labored day after day.
- Onlar üst üste her gün çalıştılar.
He kept playing the same record over and over until I had to leave the room.
- Ben odayı terk etmek zorunda kalıncaya kadar aynı plağı üst üste çalmaya devam etti.
English and mathematics are made much of in senior high schools.
- İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.
This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
- Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
The bedrooms are upstairs.
- Yatak odaları üst kattadır.
I saw him coming upstairs.
- Onu üst kata gelişini gördüm.
Tom and Mary bought a high-efficiency top-loading washer.
- Tom ve Mary yüksek verimli üstten yüklemeli bir çamaşır makinesi aldı.
His beating four competitors in a row won our high school team the championship.
- Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.
You gave me the wrong change.
- Bana paranın üstünü yanlış verdin.
When I asked him for change, he gave it to me.
- Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
The body was found under the overpass.
- Ceset üst geçidin altında bulundu.
That dress looks good on you.
- O elbise senin üstünde iyi gözüküyor.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
He put the skis on top of the car.
- Kayakları arabanın üstüne koydu.