Mary and I dated a long time ago.
- Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
I've always dated older women.
- Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.
Once upon a time there was a poor man and a rich woman.
- Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.
Once upon a time, there was a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
What time will you be back?
- Ne zaman geri döneceksin?
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
Relations between China and Japan have been tense recently.
- Çin ve Japonya arasındaki ilişkiler son zamanlarda gergin olmuştur.
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
Tom showed up at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
Let's get together and talk about old times.
- Buluşalım ve eski zamanlardan bahsedelim.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı.
Is it possible for you to come to the office an hour earlier than usual tomorrow?
- Yarın her zamankinden bir saat daha erken ofise gelmen mümkün mü?
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
Men wore hats back then.
- O zamanlar erkekler şapka takardı.
I used to go home to eat back then.
- O zamanlar yemek yemek için eve giderdim.
I often study while listening to music.
- Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duş alırken şarkı söyler.
I want to ask them when their wedding day is.
- Ben onlara düğün günlerinin ne zaman olduğunu sormak istiyorum.
I read a newspaper every day so that I may keep up with the time.
- Zamana ayak uydurabileyim diye her gün gazete okurum.
Tax season is a very busy time of year for accountants.
- Vergi sezonu muhasebeciler için yılın en meşgul zamanıdır.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
I wish you would shut the door when you go out.
- Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
He doesn't travel much apart from occasional business trips.
- O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.
Even now there are occasional aftershocks.
- Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
The students' lunch period is from twelve to one.
- Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.
Mariner 10 was the first space probe to visit Mercury. It was also the first probe to visit two planets - Venus and Mercury.
- Mariner 10, Merkür'ü ziyaret eden ilk uzay sondasıydı. Aynı zamanda, iki gezegeni -Venüs ve Merkür- ziyaret eden ilk sondaydı.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
There were no radios in those times.
- O zamanlar hiç radyo yoktu.
There are times when I find you really interesting.
- Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
He will learn the facts in the course of time.
- O zaman içerisinde gerçekleri öğrenecek.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
I didn't like doing this at first.
- İlk zamanlar bunu yapmaktan hoşlanmadım.
Tom didn't believe Mary at first.
- Tom ilk zamanlar Mary'ye inanmıyordu.
There were not many women doctors in those days.
- O zamanlar çok kadın doktor yoktu.
In those days, sugar was less valuable than salt.
- O zamanlar, şeker tuzdan daha az değerliydi.
How are you doing these days?
- Son zamanlarda nasılsın?
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.
What time of year do you usually like to spend time on the beach?
- Yılın hangi zamanında genellikle sahilde zaman geçirmek istersin?
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.