Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
- Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
At one time, I used to go jogging every morning.
- Bir zamanlar, her sabah koşardım.
At one time, there was a bridge here.
- Bir zamanlar burada bir köprü vardı.
Let's schedule a meeting sometime early next week.
- Gelecek hafta erken bir zamanda bir toplantı planlayalım.
Come and visit us in Paris sometime soon.
- Yakın bir zamanda Paris'te bizi ziyaret etmeye gel.