Hayallerinizi gerçekleştirmek istiyorsanız, denemeye devam edin.
 - If you want to make your dreams come true, keep on trying.
Tekrar denemenin faydası yok.
 - It is no use trying again.
Tom Mary'nin ne söylemeye çalıştığını güçlükle işitebiliyordu.
 - Tom could barely hear what Mary was trying to say.
Tom Mary'yi top cambazlığı yapmaya çalışırken gördüğünde gülmemek için kendini güçlükle frenledi.
 - Tom could hardly keep from laughing when he saw Mary trying to juggle some balls.
Aynı anda konuşmaya çalışan bir grup genç kızdan daha can sıkıcı bir şey yok.
 - There's nothing more annoying than a group of young girls all trying to talk at the same time.
Bu yazılımın nasıl çalıştığını anlamaya çalışmak sıkıcı.
 - Trying to figure out how this software works is a pain in the neck.
Onun yolculuğu iptal etmesini ikna etmeye çalışarak zor bir zaman geçirdim.
 - I had a hard time trying to persuade him to cancel the trip.
Denemeye devam etmek zorundayım.
 - I have to keep trying.
Tıpkı senin gibi, bu sıkıntılı günlerde uyumadım.
 - Just like you, I haven't slept in these trying days.
Denemek için bana uğra.
 - Come on over to have a try.
Bunu denemek istiyorum.
 - I'd like to try this on.
Daha kibar olmayı denemelisin.
 - You should try to be more polite.
Buz gibi suda yüzmeyi denemesi çılgınlıktı.
 - It was mad of him to try to swim in the icy water.
Okulda daha fazla gayret etmek zorundayım.
 - I have to try harder at school.
Bunu tekrar yapmaya çalışmak için zamanımı harcamak istemiyorum.
 - I don't want to waste my time trying to do this again.
Döküm içindeki kolumla bunu yapmaya çalışmak gerçekten çok sinir bozucu.
 - It's just so frustrating to try to do this with my arm in a cast.
Şifrenizi geri alma girişiminiz başarılı değildir. Lütfen tekrar deneyin.
 - Your attempt to retrieve your password was not successful. Please try again.
Sonunda Tom'u odasını temizlemeye ikna etmek için uğraşmaktan vazgeçtim.
 - I finally stopped trying to persuade Tom to clean his room.
Ona uğraşmak anlamsız.
 - It's nonsense to try that.
Mesajınızı anlatmak bir yerlinin tam olarak söyleyeceği gibi onu söylemeye çalışmaktan çok daha önemlidir.
 - Getting your message across is much more important than trying to say it exactly like a native speaker would say it.
Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
 - I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
İş için beni deneyin, lütfen.
 - Please try me for the job.
Niçin tenisi denemiyorsun?
 - Why don't you give tennis a try?
İşe yarayan bir yöntem buluncaya kadar denemeye devam etmek zorundayız.
 - We have to keep trying until we find a method that works.
Denemeye devam etmek zorundayım.
 - I have to keep trying.
Başarısız olmanın nedeni yeterince sıkı çabalamamandır.
 - The reason why you failed is you did not try hard enough.
Tom Mary'ye ayak uydurmaya çabalamaktan vazgeçmeye karar verdi.
 - Tom decided to give up trying to keep up with Mary.
Today I scored my first try.
Try this—you’ll love it.
I gave sushi a try but I didn’t like it.
You are trying too hard.
I'll come to dinner soon. I'm trying to beat this level first.
euery feend his busie paines applide, / To melt the golden metall, ready to be tride.
... And, like, I'm trying to find the meaning. I don't know why. But, you know, we'll look ...
... you're out there trying to get insurance on the individual market. ...