Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
 - They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Onun arabasının güzel bir cilası var.
 - Her car has a nice polish.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
 - If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
Tom ayakkabılarını cilalamak istedi.
 - Tom wanted to polish his shoes.
Bu makine, her türden metalin cilalanması için kullanılır.
 - This machine is used for polishing all kinds of metal.
Ayakkabılarını cilaladıktan sonra, Tom dişlerini fırçaladı ve saçını taradı.
 - After polishing his shoes, Tom brushed his teeth and combed his hair.
Derdimi anlatabilecek kadar Lehçe konuşurum.
 - I speak a little Polish, just enough to make myself understood.
Rusça, Lehçe, Çekçe ve Bulgarca gibi dillerin ortak Slav kökenleri vardır.
 - Such languages as Russian, Polish, Czech and Bulgarian have common Slavic roots.
Aslında Marie Curie Fransız değil, Polonyalıdır.
 - In fact, Marie Curie is Polish, not French.
Polonyalı kızlar, Justin Bieber'ın Polonya'ya gelmesini istemediler.
 - Polish girls didn't want Justin Bieber to come to Poland.
Tom ayakkabılarını parlatmamı istedi.
 - Tom asked me to polish his shoes.
Bir kirpiyi parlatmanın yolu yok.
 - There's no way to polish a hedgehog.
Ben sizin için ayakkabılarınızı cilaladım.
 - I polished your shoes for you.
Babam parlayıncaya kadar arabasını cilaladı.
 - My father polished his car till it shone.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
 - If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
Bu yüzükteki elmas parlatılır.
 - The diamond in this ring is polished.
Erkek kardeşim gümüşü parlattı.
 - My brother polished the silver.
Japonlar ne zaman parlatılmış pirinç yemeye başladılar?
 - When did the Japanese start eating polished rice?
Erkek kardeşim gümüşü parlattı.
 - My brother polished the silver.
Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
 - Susan polished her father's shoes.
Tom ayakkabılarını cilalamak istedi.
 - Tom wanted to polish his shoes.
Partiye gitmeden önce ayakkabılarını cilalamalısın.
 - You should polish your shoes before you go to the party.
Polonyalı bir bayanla evlendim.
 - I am married to a Polish woman.
Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır.
 - Felicja's mother is a Polish of Romanian origin.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
 - If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
He polished up the chrome until it gleamed.
The lecturer showed a lot of polish at his last talk.
A good silver polish will remove tarnish easily.
The floor was waxed to a high polish.
a polished performance.
... And today we are adding Polish-- ...
... My question is, for your wedding, what color nail polish ...