Healing the wounds of the heart takes time.
- Kalp yaralarını iyileştirmek zaman alır.
War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.
Dan received funds from local foundations to improve his old library.
- Dan eski kütüphanesini iyileştirmek için yerel vakıflardan fon aldı.
Tom is doing everything within his power to improve the patients quality of life.
- Tom hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek için gücü dahilinde her şeyi yapıyor.
They want to better their working conditions.
- Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
Tom got a decent grade on the test he took last week.
- Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
He is no good as a doctor.
- Doktor olarak iyi değil.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
He became the finest actor on the American stage.
- O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
I am grateful to you for your kindness.
- İyiliğiniz için size minnettarım.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Mr. Ford is all right now.
- Bay Ford şimdi iyidir.
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
I need someone to hold me and tell me everything will be alright.
- Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Bob and I are great friends.
- Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.
Great care has been taken to use only the finest ingredients.
- Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
Numerous other enhancements were added.
- Sayısız başka iyileştirme eklendi.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Lincoln was not well-known.
- Lincoln iyi tanınmıyordu.
Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
- Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine.
- Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
Tom said that he thought the economy was likely to get better.
- Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
We are always aiming at improving the quality of service.
- Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
Tom did fairly well on the test he took yesterday.
- Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
That's a pretty good idea.
- O oldukça iyi bir fikir.
Tom can speak French pretty well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
John isn't well enough to go to school today.
- John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.
That offer sounds too good to be true. What's the catch?
- Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
I hope everything is okay.
- Umarım her şey iyidir.
Are you okay? You look really sad.
- İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.
We all agreed it was a good idea.
- Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
Oysters don't agree with me.
- İstiridye bana iyi gelmiyor.
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
Karam is the best student in the whole school.
- Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
Swimming is good exercise for the whole body.
- Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
We've seen all-round improvements lately.
- Hepimiz son zamanlarda çok yönlü iyileştirmeler gördük.
There will be improvements.
- İyileştirmeler olacak.