Healing the wounds of the heart takes time.
- Kalp yaralarını iyileştirmek zaman alır.
War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.
Dan wanted to improve the lives of others.
- Dan, diğerlerinin yaşamını iyileştirmek istedi.
To improve is to change; to be perfect is to change often.
- İyileştirmek değiştirmektir; mükemmel olmak sık sık değiştirmektir.
They want to better their working conditions.
- Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
Tom got a decent grade on the test he took last week.
- Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.
These scissors don't cut well.
- Bu makas iyi kesmiyor.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
I think it will be fine.
- Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
She was kind enough to give me good advice.
- Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.
I'll never forget your kindness as long as I live.
- İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Tom, are you feeling alright?
- Tom, kendini iyi hissediyor musun?
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Good health is a great blessing.
- İyi sağlık büyük bir nimettir.
The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers.
- Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.
Numerous other enhancements were added.
- Sayısız başka iyileştirme eklendi.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
Your dad is really cool. Not really.
- Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
Lincoln was not well-known.
- Lincoln iyi tanınmıyordu.
Happy is a man who marries a good wife.
- İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.
Happy birthday, Muiriel!
- İyi ki doğdun, Muiriel!
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
It is likely to be fine.
- O, muhtemelen iyi olacak.
We are always aiming at improving the quality of service.
- Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom did fairly well on the test he took yesterday.
- Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.
He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
There's a nice Thai restaurant near here.
- Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
The table in that room is very nice.
- Şu odadaki masa çok iyi.
Tom is pretty good at playing piano by ear.
- Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
Tom knows Mary pretty well.
- Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
- Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
It sounds pretty good.
- O, oldukça iyi görünüyor.
Everything will be okay. I promise.
- Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.
I think I’m going to be okay.
- Sanırım iyi olacağım.
This climate doesn't agree with me.
- Bu iklim bana iyi gelmiyor.
The climate here doesn't agree with me.
- Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
As a whole his works are neither good nor bad.
- Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
Karam is the best student in the whole school.
- Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
The improvements we've made on the assembly line could eventually lower prices.
- Montaj bandında yaptığımız iyileştirmeler sonunda fiyatları düşürebilir.
We've seen all-round improvements lately.
- Hepimiz son zamanlarda çok yönlü iyileştirmeler gördük.