This sure tastes good!
- Gerçekten güzel bir tadı var.
It smelled really good.
- Gerçekten güzel koktu.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
My mother bought me a pretty dress this past Sunday.
- Geçtiğimiz Pazar annem bana güzel bir elbise aldı.
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
I wonder if it will be nice.
- Havanın güzel olup olmayacağını merak ediyorum.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
Some people think I'm eloquent.
- Bazı insanlar güzel konuşan olduğumu düşünürler.
Tom is now in his prime.
- Tom şu an en güzel zamanında.
He was cut down in his prime.
- O, en güzel zamanında öldürüldü.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
This flower gives off a strong fragrance.
- Bu çiçek güçlü bir güzel koku verir.
Roses have a nice fragrance.
- Güllerin güzel kokusu vardır.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
Tom is dressed very nicely.
- Tom çok güzel giyinmiş.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
The flower planted in our porch is very fragrant.
- Bizim verandada dikili çiçek çok güzel kokulu.
These flowers are not only beautiful but also fragrant.
- Bu çiçekler sadece güzel değil fakat aynı zamanda güzel kokulu da.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.
This is the finest picture I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
He wants to meet that good-looking girl.
- Güzel bir kızla tanışmak istiyor.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Mrs. Smith was a famous beauty.
- Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.
Aren't they adorable?
- Onlar çok güzel değil mi?
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
The dinner was very good.
- Akşam yemeği çok güzeldi.
Very good! You did an excellent job.
- Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
The pretty girl in the bikini is Tom's sister.
- Bikinili güzel kız Tom'un kız kardeşidir.
The pretty girl in the bikini was an eye-opener on the beach.
- Bikinili güzel kız sahilde bir göz açıcı idi.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
You don't have to study at a school of fine arts to become an artist.
- Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.
How nice to be in Hawaii again!
- Yine Hawaii'de olmak ne güzel!
Tom! How nice to see you again!
- Tom! Seni tekrar görmek ne güzel!