ekme

listen to the pronunciation of ekme
Türkçe - İngilizce
implant
(Mimarlık) implantation
sowing
sprinkle
sprinkling
semination
planting

Johnny kept planting apple seeds for 46 years. - Johnny 46 yıl boyunca elma tohumlarını ekmeye devam etti.

My mother is busy planting flowers in the garden. - Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.

ekmek
plant

My mother is busy planting flowers in the garden. - Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.

First of all, we have to plant all these seeds. - Öncelikle bütün bu tohumları ekmek zorundayız.

ekmek
{i} bread

One who wakes up late, for him, there may not be enough bread. - Her kim geç kalkarsa, onun için, yeterli ekmek olmayabilir.

It says in the Bible, Man shall not live on bread alone. - İncil'de, İnsan yalnız ekmek ile yaşamayacak diyor.

ek
{i} supplement
ek
{i} addition
ekme (ağaç vb)
planting
ekme makinesi
(Tarım) sowing machine
ekme tarihi
(Bilgisayar) date planted
ekme (tohum vb)
sowing
ekme makinası
(Tarım) sower
ek
{i} adjunct
ek
{i} schedule
ekmek
board

I ordered a new cutting board from a catalog. - Katalogdan yeni bir ekmek tahtası sipariş ettim.

ek
appendix
ek
supplementary
ek
insertion
ek
by
ek
additional
ek
patch
ek
(Elektrik, Elektronik,Teknik) cable joint
ek
insert
ek
(Kanun) accessory
ek
additive
ek
(Bilgisayar) attach
ek
excursus
ek
subsidiary agreement
ek
juncture
ekmek
stand somebody up
ekmek
drop
ekmek
spread

I am spreading mustard on a slice of bread. - Bir dilim ekmek üzerine hardal sürüştürüyorum.

I spread cheese on the slice of bread. - Ekmek dilimine peynir sürdüm.

ekmek
husband
ekmek
caudle
ekmek
loaf

She bought a loaf of bread. - O, bir somun ekmek aldı.

Half a loaf is better than none. - Yarım somun ekmek hiç yoktan iyidir.

ekmek
cultivate
ekmek
bread and butter

I'd like bread and butter, please. - Ekmek ve tereyağı istiyorum lütfen.

He likes bread and butter. - O ekmek ve tereyağı seviyor.

tohum ekme
insemination
ek
further
ek
appurtenance
ek
accession
ek
special
ek
{i} affix
ek
add-on
ek
{i} add
ek
accretion
ek
{f} sowing
ek
attachment
ek
{f} plant
ek
sow
ek
{f} sowed
ek
inclusion
ek
{i} add on
ek
collateral
ek
excess
ek
adjunction
ek
extension
ek
{f} planting
ek
gusset
ek
{i} augment
ek
annexe
ek
appendices
ek
inset
ek
joining
ek
subsidiary
ekmek
choke off
ek
{i} add#on
ek
supplement to
ekmek
sow
ekmek
{f} tame
ekmek
of bread
ek
bye
ek
(Hukuk) complement
ek
extra
ek
super
ek
(Anatomi) appendage
ek
annex
ek
supplemental
ek
addendum
ek
appendage
ek
supplement; appendix
ek
addition, supplement, adjunct, addendum, extension, appendage; appendix; joint, patch; affix; additional, supplementary, subsidiary, extra
ek
formative
ek
appendix , attachment
ek
extra, additional, supplementary
ek
joint (of a pipe)
ek
supplementation
ek
gram. affix; prefix; infix; suffix
ek
postscript
ek
expansion
ek
eccentric
ek
fill
ek
rider
ek
{i} joint
ek
sown
ek
pullout
ek
particle
ek
additional articles
ek
subjoin
ekmek
slang to land, give (someone) (a sock, a blow)
ekmek
slang to stop having anything to do with (someone)
ekmek
to sprinkle (salt, sugar, powder, etc.) on
ekmek
sprinkle
ekmek
to sow, to plant; to spread, to sprinkle; to give sb the slip, to drop, to ditch; to stand sb up
ekmek
slang to stand (someone) up, deliberately to fail to meet (someone)
ekmek
slang to lose (something). ekip biçmek to farm. Ekmediğin yerde biter. (Konuşma Dili) He/She keeps turning up everywhere (said of a pestiferous person). ektiğini biçmek to reap what one has sown
ekmek
slang to pass, overtake, leave (someone, something) behind, outdistance
ekmek
set
ekmek
(tohum) broadcast
ekmek
slang to blow, waste, throw (money) away
ekmek
crop
ekmek
slang to get away from (someone) (with a pretense)
ekmek
set out
ekmek
inseminate
ekmek
to sow, plant
ekmek
the staff of life
ekmek
muffin
her yıl değişik ekin ekme
(Tarım) crop rotation
tohum ekme
seeding, dibbling
tohum ekme aleti
seeder
tohum ekme aleti
seed drill
tohum ekme makinesi
seeding machine
tohum ekme makinesi
drill
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) (C.: Ekemât-Üküm) Yüksek yer
Anadan doğma kör
Ekmek işi
ekmek
Birini uydurma bir sebeple bırakıp gitmek, savuşmak, atlatmak: "Lâle ile Günnur kendilerini ektiğim için müthiş içerlemişler."- H. Taner
Ek
lahika
Ek
ilave
Ek
zeyil
Ekmek
nan
Ekmek
(Osmanlı Dönemi) HUBZ
Ekmek
(Osmanlı Dönemi) EBU CABİR
Ekmek
(Osmanlı Dönemi) MA'NE
Ekmek
nanıaziz
ek
Bir gazete veya derginin günlük yayımından ayrı ve ücretsiz olarak verdiği parça, ilave
ek
Kelime türetmek veya kelimenin görevini belirtmek için kullanılan şekil verici ses veya sesler, lahika
ek
Eklenmiş, katılmış: "Okul müdürü iken, okulun ek inşaatında hamallarla birlikte çalışmış."- H. Taner
ek
Bir şeyin eksiğini tamamlamak için ona katılan parça
ek
Sonradan katılan, dikilen, yapıştırılan parçanın belli olan yeri. İki borunun birbirine birleştirildiği yer
ek
Katılmış, ulanmış, eklenmiş
ek
Sonradan katılan, dikilen, yapıştırılan parçanın belli olan yeri
ek
Sözcüğün görevini belirtmek ya da sözcük türetmek için kullanılan biçim verici ses
ek
iki borunun birleştiği yer
ek
İki borunun birbirine birleştirildiği yer
ek
Eklenmiş, katılmış
ekmek
İnsanı geçindirecek iş, kazanç
ekmek
Boşuna harcamak, ziyan etmek
ekmek
Yarışta geçmek
ekmek
Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri hazırlamak
ekmek
Toprağı ekip biçmek için kullanmak
ekmek
Parayı boşuna harcamak, ziyan etmek
ekmek
Birini uydurma bir sebeple bırakıp gitmek, savuşmak, atlatmak
ekmek
Yemek, aş: "Ekmeği bizde yiyelim mi? Allah ne verdiyse."- T. Buğra
ekmek
Çeşitli tahıl unundan yapılmış hamurun fırında, saçta veya tandırda pişirilmesiyle yapılan yiyecek: "Odayı, tatlı, sıcak bir kızarmış ekmek kokusu bürümüş."- Y. Z. Ortaç. İnsanı geçindirecek iş, kazanç: "Biz iyi kötü tiyatroya bağlamışız ekmeğimizi."- N. Cumalı
ekmek
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek
ekmek
Yemek, aş
ekmek
Serpmek
ekmek
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek: "Çıplak bir alan, çevre okulları öğrencilerinin eliyle ektiği bin çam fidanı ile şenleniverdi."- H. Taner
ekmek
Çeşitli tahıl unundan yapılmış hamurun fırında, saçta veya tandırda pişirilmesiyle yapılan yiyecek
ekmek
Toprağı ekip biçmek için kullanmak: "Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor."- M. Ş. Esendal
ekme