This sentence has only one language.
- Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I try to travel with only one suitcase.
- Tek bir bavulla yolculuk etmeye çalışacağım.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
I offered to fix Tom's flat tire.
- Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
The opening address alone lasted one hour.
- Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.
All you have to do is to write your name and address here.
- Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Tom claims one and only one god exists.
- Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
A unicycle has one wheel.
- Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
- Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
Our store has a monopoly on this item.
- Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
- Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
- Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
There are over 100 billion stars in the Milky Way galaxy. If you tried to count them one by one, it would take you over 3000 years!
- Samanyolu galaksisinde 100 milyardan çok yıldız vardır. Eğer onları tek tek saymaya çalışsaydınız bu 3000 yıldan fazla sürerdi!
Patiently, he collected the facts, one by one.
- Sabırla, o gerçekleri tek tek topladı.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
Instead of using disposable chopsticks, it's better to use plastic chopsticks that you can wash.
- Tek kullanımlık çubukları kullanma yerine yıkayabileceğin plastik çubukları kullanmak daha iyi.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Trafik işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
This is a one-way street.
- Bu tek yönlü bir sokak.
Be careful not to drive the wrong way on a one-way street.
- Tek yönlü bir caddede ters yönde sürmemeye dikkat edin.
In a word, she isn't any use.
- Tek kelimeyle, O işe yaramaz.
In a word, I think he is an idiot.
- Bence tek kelimeyle o bir idiot.
You can't just decide things unilaterally like that. We have to come to a consensus.
- Tek taraflı olarak işlere karar veremezsin. Bir fikir birliğine varmalıyız.
Tom's boss made a unilateral decision to close several small branches of the company.
- Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı.
I saw you out here by yourself and thought you might like someone to talk to.
- Seni burada dışarıda tek başına gördüm ve konuşacak birini isteyebileceğini düşündüm.
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
She did it single-handedly.
- O bunu tek başına yaptı.
Tom did it single-handedly.
- Tom bunu tek başına yaptı.
The fish in this river are few and far between.
- Bu nehirde balıklar tek tük.
I have a stand-alone personal computer.
- Benim tek başına kişisel bir bilgisayarım var.
I bear in mind that misfortunes never come singly.
- Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
Misfortune never comes singly.
- Talihsizlik asla tek başına gelmez.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
- Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
He wore a top hat and a monocle.
- O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.
The word злой is the only monosyllabic Russian adjective.
- злой sözcüğü tek heceli tek Rusça sıfattır.
Chinese is a monosyllabic language.
- Çince tek heceli bir dildir.
The amoeba is a unicellular organism.
- Amip tek hücreli bir varlıktır.
That is a unicellular organism.
- Bu tek hücreli bir organizmadır.
Tom is just different.
- Tom tek kelimeyle farklı.
It looks just perfect.
- Tek kelimeyle harika görünüyor.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
- Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
I'd like a single with a shower, please.
- Duşlu tek kişilik bir oda istiyorum, lütfen.
I want a single room.
- Tek kişilik bir oda istiyorum.
I love playing solitaire.
- Tek kişilik iskambil oyunu oynamayı severim.
Sporadic gunfire was heard in the distance.
- Tek tük silah sesleri uzaktan duyuldu.
There were books lying here and there in the room.
- Odada tek tük kitaplar vardı.
I found holes here and there.
- Tek tük delikler buldum.