This sentence has only one language.
- Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
Being an only child, he was the sole inheritor.
- O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
There are no wheels on this suitcase.
- Bu bavulda tekerlekler yok.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
The United States annexed Texas in 1845.
- ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
Don't let the children monopolize the television.
- Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
- Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
He reiterated this advice several more times during the meeting.
- O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
The movie was so dull that the audience left one by one.
- Film öylesine sıkıcıydı ki seyirciler tek tek ayrılmıştı.
Patiently, he collected the facts, one by one.
- Sabırla, o gerçekleri tek tek topladı.
It is best to use plastic chopsticks to eat and wash later, instead of using disposable chopsticks.
- Tek kullanımlık yemek çubuklarını kullanma yerine yemek yemek ve daha sonra yıkamak için plastik yemek çubuklarını kullanmak en iyisi.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Trafik işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
Be careful not to drive the wrong way on a one-way street.
- Tek yönlü bir caddede ters yönde sürmemeye dikkat edin.
This is a one-way street.
- Bu tek yönlü bir sokak.
In a word, I think he is an idiot.
- Bence tek kelimeyle o bir idiot.
In a word, she isn't any use.
- Tek kelimeyle, O işe yaramaz.
Tom's boss made a unilateral decision to close several small branches of the company.
- Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı.
You can't just decide things unilaterally like that. We have to come to a consensus.
- Tek taraflı olarak işlere karar veremezsin. Bir fikir birliğine varmalıyız.
I saw you out here by yourself and thought you might like someone to talk to.
- Seni burada dışarıda tek başına gördüm ve konuşacak birini isteyebileceğini düşündüm.
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
She did it single-handedly.
- O bunu tek başına yaptı.
Tom did it single-handedly.
- Tom bunu tek başına yaptı.
The fish in this river are few and far between.
- Bu nehirde balıklar tek tük.
I have a stand-alone personal computer.
- Benim tek başına kişisel bir bilgisayarım var.
I bear in mind that misfortunes never come singly.
- Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
Misfortune never comes singly.
- Talihsizlik asla tek başına gelmez.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
He wore a top hat and a monocle.
- O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.
Chinese is a monosyllabic language.
- Çince tek heceli bir dildir.
The word злой is the only monosyllabic Russian adjective.
- злой sözcüğü tek heceli tek Rusça sıfattır.
That is a unicellular organism.
- Bu tek hücreli bir organizmadır.
The amoeba is a unicellular organism.
- Amip tek hücreli bir varlıktır.
This application just eats up your battery.
- Bu uygulama, tek kelimeyle, pilini tüketiyor.
It looks just perfect.
- Tek kelimeyle harika görünüyor.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
- Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
Would you like a single room?
- Tek kişilik bir oda ister misin?
I'd like to reserve a single room.
- Tek kişilik oda rezervasyonu yaptırmak istiyorum.
I love playing solitaire.
- Tek kişilik iskambil oyunu oynamayı severim.
Sporadic gunfire was heard in the distance.
- Tek tük silah sesleri uzaktan duyuldu.
I found holes here and there.
- Tek tük delikler buldum.
There were books lying here and there in the room.
- Odada tek tük kitaplar vardı.