kalan

listen to the pronunciation of kalan
Türkisch - Englisch
rest

My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there. - Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.

Where are the rest of the files? - Dosyaların geri kalanı nerede?

residual

Now clean up any residual dust. - Şimdi kalan tozu temizleyin

over

There was a lot of food left over from the party. - Partiden arta kalan birçok yemek vardı.

The existence of nation-states gave Europe a great advantage over the rest of the world. - Ulus devletlerin varlığı, dünya'nın geri kalanında Avrupa'ya büyük bir avantaj sağladı.

vestigial
remaining

Would you please send the remaining five units right away? - Lütfen kalan beş üniteyi hemen gönderir misiniz?

Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks. - Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.

balance
left behind
remanent
surviving

Tom has three surviving children. - Tom'un hayatta kalan üç çocuğu var.

The surviving refugees longed for freedom. - Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.

the remainder

They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean. - Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.

Tom spent the remainder of the night thinking about Mary. - Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.

residuary
(Matematik) difference
leftover

Who ate the rest of the leftovers? - Yemek artıklarının kalanını kim yedi?

Tom ate the leftover pizza for breakfast. - Tom kahvaltı için kalan pizayı yedi.

rump
residue
(Matematik) difference
remaining, residual; the remainder, residue; rest
remainder

They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean. - Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.

Tom spent the remainder of the night thinking about Mary. - Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.

arrears
residuum
the person who is left; the remainder, that which remains
balance , remainder
(Matematik) remainder
(someone, something) who/which remains, remaining
left

There was only a little milk left in the bottle. - Şişe içinde kalan sadece bir miktar süt vardı.

The supermarkets are now closed, so we'll have to make do with what is left in the refrigerator. - Süpermarketler şimdi kapalı, bu yüzden buzdolabında kalanlarla yetinmek zorunda kalacağız.

from left
geri kalan
remainder

They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean. - Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.

Tom spent the remainder of the night thinking about Mary. - Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.

hayatta kalan
survivor

Are there any survivors? - Hiç hayatta kalan var mı?

Were there any survivors? - Hiç hayatta kalan var mıydı?

kalan süre
(Bilgisayar) time remaining
kalan süre
(Televizyon) elapsed time
kalan süre
due in
Kalan İmkan ve Kabiliyetleri Değerlendirme
(Askeri) Residual Capability Assessment
kalan borç
remaining debt
kalan borçlar
surviving debts
kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme sistemi
(Askeri) residual capability assessment system
kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme timi
(Askeri) residual capability assessment team
kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme; isyan bastırma kimyasal maddesi
(Askeri) residual capabilities assessment; riot control agent
kalan kök
(ağaç vb.) stub
kalan parça
ort
kalan tehdidin değerlendirilmesi
(Askeri) residual threat assessment
kalan yemek
leftover
kalan yemeklerden oluşan öğün
pickup
kalan yemeklerden oluşan öğün
pickup dinner
kâğıt üzerinde kalan
paper
kalburda kalan çerçöp
siftings
kâğıtlar dağıtıldıktan sonra kalan kartlar
talon
kal
{f} remain

Words fly, texts remain. - Söz uçar, yazı kalır.

Words fly away, the written remains. - Söz uçar, yazı kalır.

arda kalan
remaining
bitince yerleşik kalan
(Bilgisayar) terminate-and-stay-resident
eksik kalan
lacking
eksik kalan
deficient
eksik kalan
incomplete
geri kalan
residual
geri kalan
remnant
geri kalan
rest

You can have the rest. - Geri kalanları alabilirsin.

Do you want the rest of my sandwich? - Benim sandviçin geri kalanını istiyor musunuz?

geç kalan
lag end
geç kalan
late comer
geç kalan
latecomer
kalan miktar
(Ticaret) avail
kalanlar
remains
kolayca akılda kalan
catchy
miras kalan
inherited

Dan didn't want to be taxed on the land he inherited from his mother. - Dan annesinden miras kalan arazi üzerinde vergilendirilmek istemiyordu.

He just moved into an apartment he inherited from his parents. - Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.

miras olarak kalan
(Kanun) hereditary
sabit kalan
invariable
serbest kalan
(Çevre) breakaway
kal
devolve
kal
hover over
kal
{f} stay

We stayed overnight in Hakone. - Bir geceliğine Hakone'de kaldık.

I want to stay here longer. - Burada daha uzun kalmak istiyorum.

kal
{f} staying

A man named George was staying at a hotel. - George adında bir adam bir otelde kalıyordu.

I should study now, but I prefer staying on Tatoeba. - Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.

kal
{f} remaining

The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife. - Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.

Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks. - Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.

kalanlar
rest

Only half of all military planes can fight. The rest are used for other tasks. - Askerî uçakların sadece yarısı savaşa katılabilir. Kalanlar ise başka görevler için kullanılır.

All of us try to be what none of us couldn't be except when some of us were what the rest of us desired. - Bazılarımız geriye kalanlarımızın arzu ettikleri şey oldukları zaman hariç, hepimiz hiçbirimizin olamadığını olmaya çalışırız.

Sona kalan dona kalır
(Atasözü) - Early bird catches the worm.- First come, first served
arada kalan kişi
initiand
ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap
rooted in the field after harvesting the stem
geri kalan, kalan, artan
rest, rest, increasing
Manhattan'ın doğusunda kalan bölge
east side
arda kalan
residuary
arkada kalan
behindhand
ayakta kalan kimse
standee
ağızda kalan tad
tang
ağızda kalan tat
aftertaste
bardağın dibinde kalan içki
heeltap
biçilen tarlada kalan kökler
stubble
branş dışı kalan
extracurricular
devlete kalan mülk
escheat
elde kalan mal
drug in the market
elde kalan mal
drug on the market
elde kalan malların haraç mezat satışı
rummage sale
elekte kalan artıklar
siftings
ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
au pair girl
eyaletin başka eyaletler arasında kalan uzantısı
panhandle
fıçıda kalan boşluk
wantage
geminin su üstünde kalan kısmı
flotage
geri kalan
remainder, remnant
geri kalan
(Hukuk) lagging
geri kalan
1. the remainder, the rest, leftovers. 2. remaining
geri kalan kısım
remainder
geride kalan
straggly
geride kalan
straggler
geride kalan
surviving
geride kalan
fallen astern
geride kalan
(Kanun) in arrears
geride kalan atlar
ruck
geride kalan girdap
(Havacılık) cast off vortex
geriye kalan
surviving
geç kalan
late

The company has hard and fast rules against lateness. - Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

geç kalan
unpunctual
geç kalan
behindhand
geç kalan kimse
laggard
geçici olarak kalan kimse
sojourner
geçici olarak kalan kimse
bird of passage
geçmişte kalan
bygone
grizu patlamasından sonra kalan zehirli gaz
afterdamp
gönüllü olarak maruz kalan
self-imposed
hasat sonrası kalan başakları toplamak
glean
hastanede kalan doktor
residential physician
hata yüzünden hükümsüz kalan yargılama
mistrial
hayatın kalan kısmı
afterlife
hep evde kalan kimse
home keeping
hep yeşil kalan bitki
evergreen
ikinci derecede kalan olaylar dizisi
underplot
ikinci kez gebe kalan kadın
(Tıp) secundigravida
kal
word, talk
kal
snub
kal
remains

Words fly away, the written remains. - Söz uçar, yazı kalır.

The problem remains to be solved. - Sorun çözülmeden kalır.

kalanlar
leavings
kalanlar
leftovers

Those are the leftovers from lunch. - Şunlar öğle yemeğinden kalanlar.

You had better throw away leftovers. - Kalanları atsan iyi olur.

kendisine miras kalan şahıs
(Kanun) heir
kesilen ağacın kalan kütüğü
stub
kocasından ünvan kalan dul kadın
dowager
maruz kalan
subject to

Man is the only animal subject to becoming an imbecile. - İnsan embesil olmaya maruz kalan tek hayvandır.

mineralin ısıtılmasından geriye kalan kül
calx
minimum kalan basınç
(Otomotiv) minimum residual pressure
miras kalan kimse
(Kanun) legatee
miras kalan mimse
legatee
miras kalan varlık
hereditament
miras kalan şey
remainder
miras olarak kalan
inheritable
mirasla kalan
heritable
olduğu gibi kalan
stationary
satılmayıp elde kalan kitap
remainder
sağ kalan
surviving

Five hundred soldiers were sent to the city, with less than half of them surviving. - Onların yarısından daha az sağ kalanı ile beş yüz asker şehre gönderildi.

seyirci kalan
bystander
sona kalan
straggler
sona kalan dona kalır
(Atasözü) A slowpoke gets left out in the cold./Slothful people lose out
sürüncemede kalan
long-standing
sürüncemede kalan işler
leeway
ucuz pansiyonda kalan kimse
dosser
vasiyetin paylaşımından sonra kalan parça
residue
yarım kalan cinsel ilişki
onanism
yağın eritilmesinden sonra kalan kıkırdak
scraps
yetersiz kalan ifade
understatemant
çocuğa bakarak aile yanında kalan kız
au pair girl
ömür boyu görevde kalan
perpetual
Englisch - Englisch
The sea otter
kal
Era
kal
Strife
Englisch - Türkisch

Definition von kalan im Englisch Türkisch wörterbuch

KAL
(Askeri) kritik unsurlar listesi (key assets list)
kalan
Favoriten