This sure tastes good!
- Gerçekten güzel bir tadı var.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
What a lovely surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
Hundreds of years ago, married Japanese women would blacken their teeth to beautify themselves.
- Yüzyıllar önce evli Japon kadınlar kendilerini güzelleştirmek için dişlerini karartırlardı.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
The style is nice, but do you have it in a different color?
- Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
He wrote a fine preface to the play.
- O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransızca lisanı kayboldu.
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
She was stunningly beautiful.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldi.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.