daha daha

listen to the pronunciation of daha daha
Türkçe - İngilizce
(Konuşma Dili) And so?
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

daha ileri
further

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

I'm too tired to walk any further. - Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Please say it once more. - Lütfen onu bir kez daha söyleyin.

Read it once more, please. - Onu bir kez daha okuyun, lütfen.

daha fazla
more

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

daha az
less

As people get older, their brain cells become less efficient. - İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.

I am less afraid of heights than I was. - Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.

daha iyi
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
bir kez daha
once again

France and Britain were at war once again. - Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.

She was late once again. - Bir kez daha geç kalmıştı.

bir daha
again

I never want to see you here ever again! - Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.

Tom said that nothing like that would ever happen again. - Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.

daha
any

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

daha önce
previously

There were a lot of teachers from Australia and New Zealand at the English conversation school I went to previously. - Daha önce gittim İngilizce konuşma okulunda Avustralya ve Yeni Zelanda'dan birçok öğretmen vardı.

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

daha fazla
further

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

That absolves me from further responsibility. - O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.

daha
more, further; yet, still; more, again; plus
daha fazla
any more

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston. - Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.

daha
only

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Tom has only one more night in Boston. - Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.

daha
over

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

daha
still

Tom still has one more month to go before he graduates. - Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.

In comparison to him, I am still older. - Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.

bir daha gözden geçirmek
revise
biraz daha
additional
daha
plus
daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha evvel
earlier

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

I spoke with Tom earlier today. - Bugün daha evvel Tom'la konuştum.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

He appeared thinner every day. - O her gün daha ince görünüyordu.

My new phone is thinner than my old phone. - Yeni telefonum eskisinden daha ince.

daha iyi
preferable

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
subsequently

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
afterwards

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

Afterwards, he assumed a new identity. - Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

daha sonra
later

Could you call me later? - Beni daha sonra arar mısınız?

Let me call you back later, OK? - Seni daha sonra tekrar arayayım,tamam mı?

daha sonra
next

I am uncertain when he will come next. - Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.

Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next. - Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.

daha sonra
then

Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see... - Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...

Then I'll come again later. - Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

He is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

Tom has a newer car than I do. - Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
çok daha fazla
much more
biraz daha
More

I'd like some more coffee. - Ben biraz daha kahve istiyorum.

Could you please speak a little bit more slowly? - Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?

daha
more

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

daha doğrusu
rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

He is not what is called a genius. Rather, he is a hard worker. - Ona dahi denilmez, daha doğrusu o çalışkan bir işçidir.

daha çok
more

Humility often gains more than pride. - Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

-den daha çabuk büyümek
outgrow
bir kere daha
encore
bir kere daha
one more time
bir kez daha
one more time

Open your mouth one more time and I will beat you up! - Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!

I'll say it one more time. - Bir kez daha söyleyeceğim.

bir kez daha
(deyim) once and again
bir kez daha
on one occasion
biraz daha
any more

We don't need any more volunteers, but we could use some more money. - Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.

If I eat any more, I'll be sick. - Biraz daha yersem, hasta olacağım.

biraz daha beklemek
(Dilbilim) allow for
biraz daha fazla
a bit more
biraz daha sabretmek
(Dilbilim) allow for
daha
as yet
daha
again
daha
further

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland. - Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.

daha
any longer
daha
yet

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

I don't think we have to go any further. - Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

The history of China is older than that of Japan. - Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.

daha eğri
wrier
daha fazla
the more the more
daha fazla
more than

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words. - Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.

daha fazla
no longer

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

He may wait no longer. - Daha fazla bekleyemeyebilir.

daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer. - Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no longer
daha fazla değil
no more
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
leaner
daha ince
slimmer
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
then by
daha sonra
thereafter
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

Young people adapt themselves to something sooner than old people. - Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.

If only she were to help, the job would be finished sooner. - Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
superior
daha çok
any more

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

I don't like it any more than you do. - Onu senden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
better

I like coffee better. - Ben kahveyi daha çok severim.

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
before

Have you made a speech in English before? - Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?

Have you ever visited Kyoto before? - Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?

daha önce
already

Tom has already made up his mind. - Tom daha önce karar verdi.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
tedbir tedaviden daha iyidir
prevention is better than cure
bir kat daha
more
daha iyi yapmak
outperform
çok daha
a great deal
bir tane daha
one more
daha iyi oynamak
outperform
Türkçe - Türkçe
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
İngilizce - Türkçe

daha daha teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

daha da önemlisi
More importantly