I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
I'm too tired to walk any further.
- Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
Try doing it once more.
- Onu bir kez daha yapmayı dene.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
I am less afraid of heights than I was.
- Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
There is less time than I thought.
- Sandığımdan daha az zaman var.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
Tom said that nothing like that would ever happen again.
- Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Do you feel any better today?
- Bügün daha iyi hissediyormusun?
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated.
- 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
- Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
A bird in hand is safer than one overhead.
- Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.
Tom still has one more month to go before he graduates.
- Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
I think I still have time for another cup of coffee.
- Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
I spoke with Tom earlier today.
- Bugün daha evvel Tom'la konuştum.
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
He appeared thinner every day.
- O her gün daha ince görünüyordu.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
Afterwards, he assumed a new identity.
- Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
One more person will be joining us later.
- Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
I am uncertain when he will come next.
- Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.
What happened next, I don't know.
- Daha sonra ne oldu bilmiyorum.
Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see...
- Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...
I'll tell him so then.
- Ben ona daha sonra söylerim.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
He is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
My car is newer than Tom's.
- Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.
Tom has a newer car than I do.
- Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
Take things a little more seriously.
- Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
Could you please speak a little bit more slowly?
- Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
He is not what is called a genius. Rather, he is a hard worker.
- Ona dahi denilmez, daha doğrusu o çalışkan bir işçidir.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
We don't need any more volunteers, but we could use some more money.
- Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.
If I eat any more, I'll be sick.
- Biraz daha yersem, hasta olacağım.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
We have not yet discussed which method is better.
- Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.
Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
- Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
We need to discuss this further.
- Bunu daha da tartışmak istiyoruz.
I don't think we have to go any further.
- Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Tatoeba: We've got sentences older than you.
- Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
Which is older, this book or that one?
- Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
- Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
I can't stand his arrogance any longer.
- Onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
If only she were to help, the job would be finished sooner.
- Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.
What will a child learn sooner than a song?
- Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?
I don't think any more students want to come.
- Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.
I don't like him any more than he likes me.
- Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality.
- Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
- Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
I like coffee better than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
Have you ever visited Kyoto before?
- Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?
Have you seen such a wonderful movie before?
- Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?
Tom has already made up his mind.
- Tom daha önce karar verdi.
I doubt that Tom knew that Mary was already married.
- Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.